Vergi; devletin, kamu harcamalarını karşılamak üzere, yasalara dayanılarak, gerçek ve tüzel kişilerin ödeme gücü üzerinden zorla ve karşılığı olmaksızın alınır. Yani verginin karşılığı olmadığı gibi vergi, devletin egemenlik gücüne dayanılarak zorla alınmaktadır. Bu bakımdan vergilerin kanunlara dayanması zorunludur.
Diğer yandan, kendisine vergi borcu düşen kişiye mükellef denilmektedir. Ancak herkes doğrudan vergi ödemekle yükümlü değildir. Dolayısıyla, mükellef olan herkese vergi borcu düşmez. Öncelikle, bir verginin ödenmesinden bahsedilebilmesi için kanunlarla vergiye tabi olduğu kabul edilen;
· Bir kazancın elde edilmiş olması,
· Bir işlemin yapılmış olması,
· Bir (konut, arsa, motorlu araç ve bunun gibi)
servet unsuruna sahip olunması,
Gerekmektedir.Yani her vergi kanunlarla düzenlenmiş olup hangi durumlarda vergi ödeneceği ve verginin mükellefinin kim olacağı vergi kanunları ile belli edilmiştir.Dolayısıyla “Vergilerin Kanuniliği” ilkesi gereği vergilerin konulması, alınması ve toplanması kanuni düzenlemeler ile yapılmak zorundadır.
Bununla birlikte, mali idare tarafından vatandaşların tamamı vergi mükellefi olarak görülmekte olup bu uygulama sadece idari bir bakış açısına ve uygulama pratiğine dayanmaktadır. Nitekim her Türk vatandaşına verilen T.C. kimlik numarası aynı zamanda vergi kimlik numarası olarak kullanılmaktadır. Ayrıca, şahıslar (gerçek kişi) dışındaki vergi mükelleflerine (tüzel kişiler ile mükellefiyet gerektiren diğer oluşumlar) de ayrı bir vergi kimlik numarası verilmektedir.
İdari
uygulamada, beyanı gereken herhangi bir vergiye tabi olmayan vatandaşlara potansiyel mükellef denilmektedir. Potansiyel vergi mükellefleri adından da
anlaşılacağı üzere, herhangi bir verginin mükellefi değillerdir. Potansiyel
yani vergi numarası almış olan ve
ileride vergi mükellefi olabilecek bütün vatandaşlara (gerçek kişilere) verilen
numaradır. Bu bakımdan, beyanı gereken herhangi bir
vergiye tabi olmayan vatandaşlar, sadece potansiyel vergi mükellefi olarak kabul edilmektedir. Asıl
vergi mükellefi ise beyanı gereken bir vergiye tabi olan (gerçek) kişilerle
diğer (şirketler – kooperatifler gibi) tüzel kişiliklerdir.
İdari uygulamada yüzlerce çeşit vergi
söz konusudur. Ancak, vergiler genellikle doğdukları kaynağa göre (kazanç,
işlem veya servet) veya ekonomik faaliyetlerle ilgisine göre (dolaylı veya
dolaysız) sınıflandırılmaktadır. Doğdukları kaynağa göre vergi, üzerine
konuldukları kazanç (gelir), işlem veya servet unsurlarına göre ifade
edilmektedir. Bunlar;
· Gelir (Kazanç) Üzerinden Alınan Vergiler (Gelir Vergisi – Kurumlar Vergisi)
· İşlem (Harcamalar) Üzerinden Alınan Vergiler (KDV – ÖTV – Damga Vergisi – Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi)
· Servet Üzerinden Alınan Vergiler (Emlak Vergisi – Motorlu Taşıtlar Vergisi – Veraset ve İntikal Vergisi)
Yukarıda sayılan vergilerden, gelir (kazanç) üzerinden alınan vergilerin mükellefi söz konusu geliri elde eden kişidir. Geliri elde eden kişinin bu gelirini ertesi yıl (vergi türüne göre Mart veya Nisan ayına kadar) kendisi beyan edip ödemekle yükümlüdür. İşlem veya harcamalar üzerinden alınan vergilerin mükellefi ise vergiye tabi işlemi-satışı-hizmeti-teslimi yapan ve kanunen vergiyi ödemekle yükümlü olan mükelleflerdir. Burada işlemin diğer tarafı olarak vatandaşların belge-fatura almak dışında herhangi bir yükümlülükleri yoktur. Dolayısıyla işlem/harcama vergilerinin mükellefi, mal veya hizmet satışı yapan gerçek ve tüzel kişi olup bunların satışları veya işlemleri üzerinden hesapladıkları vergiyi dönemsel olarak (genellikle aylık olarak) belli edilen zamanlarda beyan etmeleri ve ödemeleri gerekmektedir.
Diğer yandan, ekonomik faaliyetlerle ilgisine göre; vergiler, dolaylı veya dolaysız vergi olarak adlandırılmaktadır.Dolaylı vergiler, ekonomik işlemler üzerinden alınır. Kazanç veya gelir yerine, harcamalar üzerinden alınırlar. Dolayısıyla, doğrudan bireylerin ya da kurumların kazançları üzerinden alınmazlar. Dolaylı vergiler mal ve hizmet fiyatlarının içinde gizlenerek uygulanır. Bu nedenle, mal ve hizmet satın alınırken, tüketici tarafından bunların fiyatıyla beraber vergi de satıcıya ödenmektedir. Satıcı da tahsil ettiği vergiyi vergi dairesine beyan edip ödemektedir. Vergiyi, aslında tüketici yüklenmekte ancak vergi dairesine satıcı ödemektedir. Bu anlamda, tüketicinin yüklenip ödediği vergi (dolaylı yoldan) satıcı vasıtasıyla vergi dairesine ödendiği için bu tür vergilere dolaylı vergi denmektedir.Vergiyi yüklenen ile vergi dairesine karşı mükellef olan kişiler birbirinden farklıdır. Verginin mükellefi olan satıcı, vergiyi satışa sunduğu mal veya hizmetin fiyatına dahil ederek tüketiciye yansıtmaktadır. Diğer yandan, dolaylı vergilerin tahsili daha kolaydır. Çünkü bu tür vergiler fiyata eklenerek çok kolay biçimde yansıtılmakta ve verginin yüklenicisi ile verginin mükellefi birbirinden ayrılmaktadır. Dolaylı vergilerde vergi fiyat içinde gizli olduğundan, vergi, muhatapları tarafından farkına varılmadan ödenmektedir. Nitekim buna teoride “mali anestezi” veya “mali uyuşturma” denmektedir.
Dolaysız vergilemede ise kazanç veya gelir vergiye tabidir. Kazanç veya gelir üzerinden vergi alındığı için vergiyi yüklenenin gelir düzeyi ve ödeme gücü dikkate alınmaktadır. Dolayısıyla bu tür vergiler, dolaylı vergilere göre vergide adalet ilkesine daha uygundur. Ancak,dolaysız vergiler, doğrudan kazanç veya gelir üzerinden alındığından, geliri elde eden kişinin bu gelirini kendisinin beyan etmesi gerekmektedir. Bu nedenle de dolaysız vergilerin tahsili daha zor olmaktadır. Bu nedenle de idareler tarafından dolaylı vergiler daha çok tercih edilmektedir.
Sonuç olarak, bazı vergiler, doğrundan ekonomik birimlerin gelirlerini vergilendirmeyi sağlarken bazı vergiler ekonomik faaliyetler veya işlem ya da harcamalar üzerinden alınmaktadır. Ayıca, bazı vergiler ise servet birikimlerini vergilendirmek amacıyla konuşmuştur. Adı ve kaynağı ne olursa olsun her vergi kanunlarla düzenlenmiş olup hangi durumlarda vergi ödeneceği ve verginin mükellefinin kim olduğu vergi kanunları ile belli edilmiştir.
Ali Durmaz
Vergi Başmüfettişi
Faideli yazılarınızı takip ediyoruz.