Çevre ve Şehircilik Bakanlığı,
sürdürülebilir gelişme ilkeleri çerçevesinde atıkları kontrol altına almak,
gelecek nesillere temiz ve gelişmiş bir Türkiye ve yaşanabilir bir dünya
bırakmak noktasında mevcut sistemi daha düzenli, sistemli ve uygulanabilir bir
temele oturtmak maksadıyla “2017 yılında sıfır atık isimli bir
proje başlatmıştır. “
Sözkonusu
proje önce adıgeçen
Bakanlığın kendi ana hizmet binasında başlatılmış ve pilot merkezden çevreye
doğru yaygınlaştırılmıştır. Bu proje şu
anda Ülke genelinde uygulama alanı bulmaktadır.
Sıfır atık projesi 3 yıllık
uygulama sonunda yeni bir kurumun oluşturulması noktasına ulaştırılmıştır. 30
Aralık 2020 tarih ve 31350 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren
Türkiye Çevre Ajansının Kurulmasına dair kanun ile “çevre kirliliğini önlemek ve yeşil
alanların korunmasına, iyileştirilmesine ve geliştirilmesine katkı sağlamak,
döngüsel ekonomi ve sıfır atık yaklaşımı doğrultusunda kaynak verimliliğini
artırmak ile ulusal ölçekte depozito yönetim sistemi kurulmasına,
işletilmesine, izlenmesine ve denetimine yönelik faaliyetlerde bulunulması
amaçlanmaktadır.”
Öncelikle Türkiye
Çevre Ajansının kurulmasını tebrik ediyor, hayırlı ve uğurlu olmasını Yüce
Rabbimden niyaz ediyorum. 33 yıllık kamu hizmetini çevre alanında görev yaparak
geçirmiş bir kişi olarak sözkonusu ajansı ve varılan bu noktayı önemsiyorum.
Çevre
Bakanlığı 1991 yılında kurulduktan sonra yapılanması ve görev alanları sürekli
gelişime uğramış ve varılan noktada yeni bir aşamaya gelinmiştir. 1990’lı
yıllarda çevre yönetimi ve kurumsallaşması emekleme döneminde iken, havza bazlı
teşkilatlanma ve hatta çevre ajansı kurulması da gündeme gelmiş olsa da akim
kalmıştır. Artık hedeflenen noktaya varılmıştır.
Çevre Ajansına yüklenen sıfır
atık projesini gerçekleştirme görevinden önce “sıfır atık” nedir? Belki de bu
husus daha çok merak edilmektedir. Hernekadar 3 yıldır uygulanmakta olsa da
sıfır atık projesini açıklamak gereklidir.
Bundan beş yıl kadar önce yazmış
olduğum bir makalede Osmanlı zamanındaki evlerde hiçbir şeyin israf
edilmediğini ve “sıfır atık” dediğimiz ve şimdilerde
bir hedef ve program dahilinde sürdürülen projelerin, o vakitler kendiliğinden
uygulandığını, evsel atıkların bir kısmının hayvanlara yiyecek olduğunu, bir
kısmının (sebze, meyve atıklarının) evin avlusundaki bahçeye dökülerek doğal
gübre olduğunu, neticede çer-çöp oluşmadığını belirtmiştim. Bu tespitlerim
haklı bulunmakla birlikte, iki dönemin karşılaştırılması bakımından birkaç
yönden de şahsıma itiraz gelmişti. Şöyle ki, Osmanlı zamanında,
şimdiki gibi bu kadar fazla çeşitte atık olmadığı, plastik maddelerin
bulunmadığı ve tüketim alışkanlıklarının da bu denli çok olmadığı
belirtilmişti. Elbette, bu itirazlar haklıdır. Osmanlı zamanında
plastik, kağıt-karton, ambalaj maddeleri belki de bugünkünün binde biri kadar
bile değildi. Hayatımız plastik maddeler, hayatımız kağıt-karton, hayatımız
ambalaj maddeleri ile doldu. Heryerde bu maddeler yoğun yoğun, yığın yığın
kullanılmakta.
İşte tüketim
maddelerinin, plastiğin, kağıt-kartonun ve ambalaj maddelerinin bu
yoğun ve bu yığın kullanımı beraberinde çevre kirliliği, israf ve enerji
kayıplarını beraberinde getirmiştir.
İsrafın, çevre kirliliğinin
önlenmesi ve enerjimizin doğru bir hedefe yönlendirilmesi için “sıfır
atık” projesi şarttır.
İşte bu noktalardan hareketle,
yeni kurulan Türkiye Çevre Ajansı, atıkların azaltılması ve mümkün olan en az
seviyeye indirilmesi, çevre korumada vatandaş bilincinin artırılması, çevre
kirliliğinin ortadan kaldırılması hedefi doğrultusunda çalışırken, özellikle ve
öncelikle israflar, enerji kayıpları, bilinçsizlik ve çevre konusundaki
duyarsızlıklarla da mücadele etmelidir.
Zihinlere şu husus
yerleştirilmelidir: “Huzur ve temizlik sıfır atık projesindedir. Sürdürülebilir gelişme sıfır
atık projesindedir.”
Türkiye Çevre Ajansı, sıfır
atık projesi doğrultusunda, israfın önlenmesi, kaynakların daha verimli kullanılması,
atık oluşum sebeplerinin gözden geçirilerek atık oluşumunun engellenmesi veya
minimize edilmesi, atığın oluşması durumunda ise kaynağında ayrı toplanması ve
geri kazanımının sağlanması noktalarında vatandaşın duyarlılığını artırmayı hedefleyen
atık yönetim felsefesini yaygınlaştırmalıdır. Daha açıkçası vatandaşlarda
zorlama ve dışarıdan müdahale yerine, alışkanlık oluşturma ve kendiliğinden
hareket etme (gönüllü davranış) meydana getirilmelidir.
Sıfır atıkla ilgili olarak şu
kelime ve kavramların altı çizilerek sistematik çalışma gerçekleştirilmelidir. “Tasarruf,
çevre bilinci, hayat felsefesi, enerji kayıplarının önlenmesi ve sürdürülebilir
gelişme, vatandaş duyarlılığı, temizlik ve huzur.” Tüm bu
hususlar akla getirildiğinde, “sıfır atık” projesi
herkesin lehinedir. İşte bu nokta Türkiye Çevre Ajansının ana gündemi
olmalıdır.Projede kamu kurum ve kuruluşları, eğitim kurumları, alışveriş
merkezleri, hastaneler, eğlence ve dinlenme tesisleri ve büyük iş yerleri büyük
önem taşımaktadır. Tabi her ev ve her aile bu projenin uygulanması da
ayrı bir öneme sahiptir. Evet, bu yazıda vurgulamak
istediğim ikinci önemli husus budur. Her aile ve her ev sıfır projesinde
kazanılmalıdır. Aksi halde başarı sağlanamaz.
Bu görüş ve düşüncelerimle birlikte
şu inancımı da ifade etmeliyim: 2023 yılında “sıfır atık” projesinin
planlandığı gibi Ülke çapında %100 olarak
gerçekleştirilmesini bekliyor ve bu hedefin sağlanacağına inanıyorum.” Türkiye
Çevre Ajansı vasıtasıyla bu hedef daha kolay ve daha hızlı
gerçekleştirilebilecektir.
Ahmet SANDAL