Son
günlerde doğru hareket, müsbet davranış üzerine zihnen ve fikren yoğunlaşma
içerisindeyim. Son günlerde ilm-i siyaset üzerine de zihnimi ve fikrimi
yoğunlaştırıyorum.
İkisi
de önemli konu. Esasında ilm-i siyaseti doğru ve yerinde harekettir. Doğru hareket de
zaten ilm-i siyasetin kendisidir.
Doğru
hareket nedir? Doğru hareket, söz, davranış ve düşüncelerimizde sabırla, akılla
ve bilinçle hareket etmek, neyi, nerede, nasıl ve niçin kullanacağımızı
bilmektir.
Doğru
hareket, bin düşünmek ve bir hareket etmektir. İlm-i siyaset ise hesap yapmak,
bir hareketin getirisi ve götürüsünü dikkatli bir şekilde hesaplayıp ona göre
adım atmak ya da hareketsiz kalmaktır. İlm-i siyaset esasında stratejik
davranmak ve hata yapmamaya en azami özen göstermektir.
İlm-i siyaset, doğrudan doğruya hareketler zarar
verecekse dolaylı hareket ederek, zarardan kaçınmaktır. İlm-i siyaset esasında
etkili iletişimdir. Mesela, bir yönetim mevkiinde hitabınız sert ise ve
ters tepkiyle karşılanıyorsa, hitabınızı yumuşatmak ve mesajınızı doğrudan
doğruya değil de dolaylı olarak sunmak bir ilm-i siyasettir ve aynı zamanda
doğru harekettir.
“Yap, et,
gel, git, bak, gör” gibi emredici hitaplar sert gelip de yönetilenler üzerinde
yanlış bir etki bırakıyorsa, “yapalım, edelim, gelelim, gidelim, bakalım,
görelim” gibi edilgen ifade tarzları elbette uygundur ve doğrudur.
Annem
Rahmetli bana çocukluğumda öğüt verirken, “Oğlum insanın dişisi ve erkeği olduğu gibi,
sözlerin de dişisi ve erkeği var. Sen sözün dişisini kullan” diyerek
esasında doğru hareket ve ilm-i siyasetten bahsetmişti.
Ders
çalışmayan bir çocuğa, “haydi haydi boş durma, ders çalış” demek sözün erkeği,
“ders çalışmak güzeldir, faydalıdır” diye hitap etmek, sözün dişisidir.
Bize hayatımızın
her anında doğru hareket ve ilm-i siyaset lazımdır. Toplumları dışarıya karşı sağlam
tutan ve milletleri ayakta tutan da doğru hareket ve ilm-i siyasettir.
İlm-i
siyaset dediğimizde mantıklı, makul ve doğru siyasetten bahsediyorum. Bir insan
ilm-i siyaseti bilmeden siyasete girerse, kârdan çok zarar getirir. Yarardan
çok zarar getirir.
İlm-i
siyaset anlatılırken şu fıkraya çokça yer verilir:(Esasında bu ilm-i siyaset
değildir)
“Vaktiyle Hoca’nın biri dergâhında talebe yetiştirirmiş. Zamanı gelen, yetişen, pişen ve eren, ve artık bilgili olanları da civar köylere hoca olarak görevlendirmiş. Bir gün öğrencilerinden birisi Hoca’ya: “Ben artık yetiştim. Her şeyi öğrendim, müsaade edin de artık göreve çıkayım.” Buna duyan hocası : “Evladım sen daha yetişmedin, biraz daha vaktin var. Sabret” demiş. Ancak, öğrenci aceleci ve aradan bir zaman geçtikten sonra, Hoca’sının huzuruna tekrar gelmiş ve “Hocam ben artık yetiştim, müsaade edin de göreve çıkayım.” Hocası da bu aceleci öğrencisine dayanamamış ve “Peki” demiş “sen ermedin ama göreve çık.
Falan köye git. Orda imamlık yap.” Öğrenci herkesle helalleşmiş ve hocasının dediği köye doğru yola çıkmış. Köye giderken yorulmuş ve en yakın köyde mola vermeye karar vermiş. Hemen köyün camisine gitmiş yaklaşan ikindi namazı için abdest almış. Girmiş mescide durmuş imamın arkasına. Namaz bitmiş lakin hoca bir yerde yanlışlık yapmış. Bizim öğrenci kalkmış ayağa demiş ki : “Ey ahali bu hoca namazı yanlış kıldırdı. Böyle namaz olmaz, bu namaz tekrar edilmelidir.” Bunu duyan imam sinirlenmiş ve kızmış: “Ey cemaatim ben yıllardır böyle kıldırırım. Bu şeytandır. Bunu köyde yeni görürüm. Bunu dövmek gerekir” demişler ve öğrenciyi dövmüşler. Öğrenci dayağı yiyince anlamış ki, Hocası haklı hemen geri dönmüş ve Hocasının elini öpmüş ve ders almaya devam etmiş.
Bir süre sonra
Hocası öğrenciyi huzuruna çağırmış demiş ki : “Sen artık yetiştin, haydi sana
dediğim köye git, orda imamlık yap. ”Öğrenci tekrar azığını almış köyüne doğru
giderken, bir zamanlar dayak yediği aynı köye gelmiş ve namaz için abdestini
alarak geçmiş imamın arkasına. Bakmış ki imam yine yanlış kıldırıyor. Bu sefer,
dayak yememek için itiraz etmemiş ve imamdan da hıncını almak için şu metodu
uygulamış. Cemaate demiş ki : “Ey cemaat, bu Hoca öyle muhterem, öyle
muhterem bir hocadır ki, Allah’ın Veli Kuludur. Her kim ki bu Hoca’nın bir tek
sakalını yolarsa, o sakalını da yanında taşırsa, Cennet'e gider.” Bunun
üzerine herkes imamın üzerine bir tek sakal yolmak için çullanmış. İmamın yüzü
gözü kan-revan içinde kalmış. İmam’ın perişan hâlini gören bizim öğrenci de
almış azığını görev yapacağı köyüne doğru aheste aheste gitmiş.”
Bu
ilm-i siyaset midir? Ben bu anlatılan fıkradaki mesaja çok fazla katılmıyorum.
Bu ilm-i siyaset değil, tuzaktır ve yanlıştır. İlm-i siyasette tuzak yoktur.
İşte
ilm-i siyaset şu yaşanmış olayda mevcuttur. Olay Cumhuriyetin ilk yıllarında
Kahramanmaraş’ta yaşanmıştır.
Sandal Hoca Kahramanmaraş Çukuroba Camii İmamıdır. İmam Hatip Lisesi’nde yönetici ve Hocadır. Zaten, Kahramanmaraş İmam-Hatip Lisesi’nin de kurucusudur. Belediye’de nikah memurudur. Mezbaha’da hayvan kesimiyle ilgili olarak da kontrol görevlisidir. Sandal Hoca, sabah namazından itibaren tüm hayatın ve halkın içindedir. Sandal Hoca, Camiye bir iki hafta gelmediğini farkettiği bir kişinin evine gidiyor. “Oğlum hayırdır, namaz kılmayı mı bıraktın?” diye soruyor.
O kişi “hayır Hocam namazları evimde kılıyorum” diye cevap verince, Sandal Hoca o kişiye diyor ki, “yarın kazma kürek al da camiye gel.” Adam “kazma kürekle ne yapacağız” diye sorunca Hoca “camiyi yıkacağız” diyor. “Hocam cami yıkılır mı” diye sorunca “cemaatsiz cami ne işe yarar, yıkın gitsin” diyerek anlamlı bir mesaj veriyor. O kişi o günden sonra vakit namazları için tekrar camiye gelmeye başlıyor.
Şimdi o
kişiye Sandal Hoca, “neden camiye gelmiyorsun, ille de camiye namaz
kılmaya geleceksin” de diyebilirdi. Ancak, doğrudan doğruya
söylenen sözler muhatabın hoşuna gitmez. İlm-i siyasetle, dolaylı olarak
söylenen sözler daha çok hoşa gider ve tesiri olur. Bu vesile ile
Babamın Amcası ve Ailemizin Büyüğü Sandal Hoca’yı rahmet ve minnetle anıyorum.
Ruhu şad, mekanı cennet olsun.
Evet yukarıda
anlattığım bizzat yaşanmış olaydan da anlaşılacağı üzere bir sözü söylerken
ölçü ve metod önemlidir. Maksadınıza ermek için izleyeceğiniz yol önemlidir.
İlm-i siyaset, insana yanlışlara düşmemeyi, makul olmayı, mantıklı olmayı ve
duruma göre en faydacı metodu kullanmayı göstermektedir. Bu yönüyle ilm-i
siyaset bir sanattır. Bu yönüyle ilm-i siyaset doğru harekettir.
Maksadınız alî ve ulvi değilse, yaptığınız hareket
doğru değilse, ilm-i siyaset diyerek hile yapıyorsanız ise, o da bize yakışmaz.
Yazımın
başlığı ilm-i siyaset ve doğru hareket üzerine görüş ve önerilerim şeklindedir.Evetilm-i
siyaset doğru hareket değilse ve tuzak ise bu yanlıştır ve bizim metodumuz
olamaz. İlm-i siyasette hem hareket ve hem de sonuçları doğru olmalıdır.
Bu
noktada şu önerilerle yazımı sonlandırıyorum:
1-İlm-i siyasetinizi doğru hareketle
destekleyin. Hareketiniz doğru değilse, ilm-i siyaset yanlıştır. Kimseye tuzak
kurmayın ve mert olun. İlm-i siyaset diyerek hileli hareketleri
meşrulaştıranlara itibar etmeyin. Doğruluktan, iyilikten ve dürüstlükten asla
ayrılmayın. Doğrular ve iyiler hep kazanır. Bunu asla unutmayın.
2-Varacağınız yere, gideceğiniz
hedefe, durumu ve konumu kontrol ederek ilerleyin. Bazen bir geri adımınız geri
adım gibi görünse de o da esasında bir ilerlemedir. Sabırla hareket edin.
3-Kazanımlarınızı
bir anda yok edecek yanlış hareketlerden kaçının. Yapmak zor, yıkmak kolaydır.
Bunu her daim aklınızda tutun.
4-Doğruyu söylemek doğrudur. Ancak her
doğru her yerde söylenmez. Söylemekle başın sıkıntıya girecekse o doğru sözü
içinde sakla.
5-Sözünün dinlenmeyeceği ve boşa gideceği
yerde söz söylemek de israftır. Her türlü israf kötüdür. Sözün israfı da
kötüdür.