Her yerde bir tahammülsüzlük, her yerde bir sabırsızlık, her yerde
bir acelecilik, her yerde bir gerginlik ve stres! Ne oluyor bize? Neler oluyor
bu topluma?
Yazılı ve görsel basında okuyor ve görüyoruz: Daha geçen gün,
İzmir’de köpekleri (daha doğrusu sokak köpekleri) havladığı için rahatsız
olduğunu öne süren bir kişi aynı zamanda akrabası olan komşularına kurşun
yağdırdı, aynı aileden üç kişiyi öldürdü. Çok çok acı bir durum.
Geçen yılardaki başka haberler(toplumdaki tahammülsüzlüğü ve
öfkeyi gösteren bazı haberler) şu şekildedir:“1 TL’lik tuvalet parası yüzünden
tartışma çıktı ve silahını çekip öldürdü. Park yeri tartışmasından dolayı 3
kişi katledildi. “Yan baktın” diye sokaktan geçen adamı öldürdü. Eşine kızdı,
evini yıktı. Kendisine para vermeyen dedesini öldürdü. Maaşını alamayınca patronun
arabasını parçaladı. Göstericiler gazeteciyi dövdüler. Trafikte
tartıştığı adamın üzerine sopayla koştu. Mal ve arazi anlaşmazlığı nedeniyle
köy savaş alanında döndü. Oğlunu ve gelinini mal ve arazı anlaşmazlığı nedeniyle
öldürdü.
Eskiden çok az rastlanılan bu tür haberler artık günümüzde
vaka-yı adiyeden oldu. Sanki normal haberler gibi oldu.
Ne oldu Bize? Ne oldu bu topluma?
Biz böyle değildik, biz sevgi ve saygı toplumu idik, biz
Yunus Emre’lerin, Mevlana’ların, Hacı Bektaş’ların fikir ve düşünceleriyle
yoğrulmuş, hoşgörü, tahammül, kardeşlik, huzur ve güven toplumu idik.Ne oldu bize, ne oldu!
Yunus Emre demiyor mu, “Elif okuduk ötürü. Pazar eyledik götürü. Yaratılanı
hoş gör. Yaradandan
ötürü.” Mevlana
seslenmiyor mu, “Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol,
hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak
gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi
görün, ya göründüğün gibi ol.” Hacı Bektaş Veli haykırmıyor mu, “İncinsen de incitme.”
Özümüz İslam, sözümüz İslam, yüzümüz İslam olduğu ve İslam da
kardeşliği, sevgiyi, hoşgörüyü, birbirimize tahammülü emrettiği halde ve bunu
Ulu Büyüklerimiz, Hocalarımız, ve Alimlerimiz nesilden nesile aktardığı
halde ne oldu bize?
Bir şeyleri mi kaybettik, değerlerimizden mi koptuk, özümüzü mü
yitirdik, yüzümüzü başka bir yere mi döndük? Batılaştık mı, Battık mı?
Biz kültür ve teamüllerimizi İslam’dan alıyorduk, neden bu kültür
ve teamülleri kaybettik, neden?
Bu yazıyı yazmamın birçok nedeni var. Çünkü bu toplumun içerisinde
yaşayan bir fert olarak insanların birbirine olan tahammülsüzlüğünden ve
gerginliğinden herkes gibi ben de çoktandır muzdaribim. Çoktandır gözlemliyorum. Toplumda
ne selam, ne sabah kaldı. Otobüs ya da dolmuş durağına gidiyorsunuz, bekleyen
insanlar birbirlerine hep asık suratla bakıyorlar. Toplu taşıma araçlarında
seyahat ediyorsunuz insanlar burunlarından soluyorlar. Hafif bir hata
anında bağrışmalar, itiş kakışlar başlıyor. Bir arkadaşınızın arabasıyla
seyahat ediyorsunuz. Arabayı süren arkadaşınız trafikte seyreden ve hafif bir
hata yapan sürücüye ya el kol hareketi yapıyor ya da “mal işte, ehliyeti
kasaptan mı aldın, seni trafiğe çıkaranda suç oğlum” türü argovari sözleri
hemen sarfediyor.
Geçenlerde yaşadığım bir anıyı hemen anlatayım. “Dolmuştayım.
En önde oturmuş, istikamet Hacı Bayram Veli Cami ve Külliyesine doğru
gidiyorum. İftarımı Hacı Bayram Veli Külliyesi içerisinde açmayı düşünüyorum.
Dolmuş şoförü en fazla 20-25 yaşlarında hiperaktif biri. Ne kırmız ışık dinliyor, ne
trafikteki diğer araçlara saygısı var. Bir kavşakta, hata kendisinde olduğu
halde bir araç sürücüsüyle tartıştı ve birbirlerine sövdüler. Yolda hız
sınırlarını aştı. Bir ani fren yapsa, Allah korusun, "ön cama yapışmam işten
bile değil.” Cep telefonu ile de Ulus’a gelene kadar hep birileriyle
konuştu. Bir de elinde bir pet şişe gelene kadar lıkır lıkır su içti. Dolmuş
ile gergin bir şekilde Ulus'a geldim. Geldim ama ne geldim.”
Dolmuşta bu seyahat sırasında “bu toplumun en büyük sorunu insanların
birbirlerine tahammülü olmamasıdır ”diye tefekkür ettim.
Evet bu toplumda, "tahammül. teamül haline
getirilmelidir." Herkes birbirine tahammülü bir alışkanlık ve bir
kültür haline getirdiğinde mesele kalmaz.
Bize lazım olan bu toplumda ve yaşadığımız bu çağda tahammül
kültürüdür. Ve bu tahammül kültürü ve teamülü geçmişte olduğundan daha çok
lazımdır. Çünkü günümüzde şehirleşme arttı. İnsanlar daha fazla iç içe ve daha
fazla irtibat halindeler. Trafikte irtibattasınız, yolda yolakta irtibattasınız,
markette, park yerlerinde irtibattasınız. Bu kadar iç içe bir hayatta, bir de
tahammülsüzlük ve hoşgörüsüzlük varsa, her an olay olmaya ve tatsızlık
yaşanmaya hazırdır. Zaten de yaşanıyor. Bunlardan bazılarını yukarıda
belirttik.
Bir de son zamanlarda sosyal medya üzerinde başlayıp topluma
yayılan gerginlik ve öfke patlaması var. Maalesef.
Sosyal medyada kimi zaman Suriyeli göçmenler, kimi zaman 2023 yılı
seçimleri, kimi zaman atanamayan öğretmenler, atanamayan mühendisler, kimi
zaman hayat pahalılığı gibi sosyal gündemler birden bire gerginliğe ve sosyal
medya üzerinden kaba-saba sözlere ve argo laflara neden oluyor.
Bu söz ve atışmalar sosyal medyadan başlayıp toplum kesimlerinde
rahatsızlığa ve gerginliğe neden oluyor.
Bunlar hiç hoş değil. Bazen bir incir çekirdeğini doldurmayacak
basit meseleler tahammülsüzlük ve hoşgörüsüzlükle birleşince, maalesef üzücü
olaylara neden oluyor.
Tahammülsüzlük ve hoşgörüsüzlük telafisi imkansız büyük meselelere
neden olur.
Lütfen anlayış. Lütfen idrak. Lütfen sabır. Bir anlık öfke, bir
anlık gerginlik öyle pişmanlık, öyle geri dönüşü mümkün olmayan meselelere
sebep olur ki, sonradan ağlamak ve dizi dövmek fayda vermez.
Bu meselenin çözümü için şahıslarda idrak ve anlayışı geliştirmek
ne kadar elzem ise Devlet de bu hususta gerekli çalışmaları ve eğitimleri
gerçekleştirmelidir.
Bunun yanında toplumun fertlerine de büyük görev düşüyor.
Evet, toplumdaki bu tahammülsüzlük büyük bir meseledir. Çözümü
gerektir. Çözümü için de tahammül kültürü ve bunun teamül (sıklıkça uygulanan
bir olgu) olması gerekir. Yani, insanlar birbirlerinden ve davranışlarından
etkilenirler. Tahammülsüzlük tahammülsüzlüğü doğurur. Saygısızlık saygısızlığı
artırır. Hoşgörüsüzlük hoşgörüsüzlükleri çoğaltır. Ancak, çevrede herkes
selamlaşmayı yaygınlaştırırsa, affedici olursa, hataları büyütmezlerse,
dedikodu ve gıybetten uzak yaşarlarsa, tahammül ve hoşgörü bir kültür ve bir
teamül halini alır. Kısacası, herkes birbirine tahammül konusunda örnek
olmalıdır. Bu durumda toplumun huzuru ve insanların birbirine güveni tekrar
sağlanır.
Bu toplumda tahammül kültürü ve teamülünün yaygınlaştığı tekrar
görmek en büyük dileğimdir. Olur inşallah. Umudumuzu hiçbir zaman yitirmeyelim.
Yazımın en sonunda hassaten tekrar belirtiyorum: “Selam vermeyi ve
birbirimize tebessüm ederek yürümeyi, tebessüm ederek oturmayı ve
tebessüm ederek birbirimize bakmayı, lütfen yaygınlaştıralım.”
Tahammülsüzlüğün değişik sebepleri var...En önemlisi kendimizin ve çocuklarımızın kursağına haram lokma girmesidir... Bizi yönlendiren TV, cep telefonu, sosyal medya ve TV dizileri... Yıllarca yayın***an dizilerde hep ya***. aldatma, aile içi şiddet, soygun, mafya, cinayet, kan davası pompa***a pompa***a artık kanıksadık... Son zamanlarda gayri meşru çocukların 25-30 yaşına geldiklerinde babalarını bulup çok önemli imiş gibi soyadını alma bahanesiyle tanıyıp, eğer zenginse mirasscısı olmasını, annenin bir anlık gafleti ile hamile kalması ve çocuktan babanın haberinin olmaması işleniyor... O yaşa kadar gelip annesine hesap sormadan babasına isyan edip anne haklıymış gibi gösterilmesi tahammül kültürümüzü devamlı erazyona uğratmaktadır. Ayrıca ağzımızı açtığımızda % 99'u müslüman o*** bir ülkede... diye söze başlarız ama bütün dizi ve filmlerde ne bir cami, ne bir ezan sesi, ne de iyilik yapı*** bir konu işlenmiyor... Sanki bu ülkede din diye bir kavram yok.. Hep kötülük, hep kötülük..