1-
İyilik ve doğruluk
arasında tercih yapacak olsaydım, doğruluğu seçerdim. Çünkü doğruluğun içinde iyilik de
var.
Öyle iyilikler var ki,
ya baştan itibaren doğru değil, ya da sonuçları itibariyle doğru değildir. Kişi
bir çocuğa öğüt vermek istiyor ve herkesin huzurunda çocuğu küçük düşürecek
tarzda öğüt veriyor. O öğüt elbette faydalıdır. Ancak herkesin huzurunda değil
de o küçük çocuk ile yalnız olunduğu bir ortamda öğüt verilse daha doğrudur.
Kişi bir yoksula yardım etmek istiyor. Ancak yoksulu başkalarının yanında
mahcup edecek tarzda o iyiliği yapıyor. Halbuki yardımlar gizli yapılırsa doğru ve
iyidir. Yoksa tek başına iyilik işe yaramaz. Kişi sınava girmiş bir
yakınına iyilik yapıyor ve sınavı kazanmadığı halde o yakınına torpil yapıp
kazanmasını sağlıyor. O iyilik yakını için bir iyilik olsa da başkalarının kul
hakkını yediği için doğru değildir.
Allahû Teala bizden
önce doğru olmamızı, doğrulukla birlikte iyi olmamızı emrediyor. Nahl Suresi 90.
Ayette ilk emir adalet (doğruluk) üzerinedir. “Şüphesiz
ki Allah adâletli davranmayı, iyilik yapmayı ve akrabayı görüp gözetmeyi
emreder. Her türlü hayâsızlığı, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Düşünüp ders
almanız için size böyle öğüt verir.” (Nahl, 90)
Sevgili Peygamber
Efendimizin (asm) doğruluk üzerine oldukça teşvik edici hadis-i şerifleri
mevcuttur. Sevgili Peygamberimizin (asm) şu müjdesi büyük bir tefekkür
gerektiriyor: “Doğru sözlü, dürüst ve güvenilir tâcir, peygamberler,
sıddîklar ve şehitlerle beraberdir.”
(Hadis-i Şerif)
2-
Alim ve Arif'in farkı
şudur ki, Alim ilmi bilir, Arif hem ilmi bilir, hem kendini bilir. Hayvanlara
ve hatta bitkilere de belirli bir şekilde, hayatta kalmalarına yetecek kadar Yüce
Allah (cc) tarafından ilim verilmiştir. Yalnızca ilim değil, ilim ile
irfan gereklidir. Hayvanlarda hiç olmayan irfandır. İrfansız kişi hayvanlardan
farksız kişidir.
Belgeseller ve
medyanın bu kadar yaygınlaşması şu gerçeği çok bariz bir şekilde gözler önüne
sermiştir ki, hayvanlar ve bitkiler de ilim sahibidir. Allah (cc) onlara da
sınırlı ancak hayatta tutunmaları açısından yeterli bir ilim, bilgi ve anlayış
bahşeylemiştir. Ancak onlar için sözkonusu olmayacak bir durum kendilerini
bilmeleri, özlerini, hayattaki asıl maksatlarını idrak etmeleridir ki, bu
sözkonusu değildir. Bu özellik yalnız
insan için geçerlidir. Tabi burada insanda bu kabiliyet yaratılıştan mevcut ve
potansiyel olarak insan kendisini bilecek cevhere sahiptir. Eğer
idrak ederse eğer aklını ve fikrini bu alana yoğunlaştırırsa, “kendini bilmek”
dediğimiz Arif’liğe (irfana) ulaşır. Yoksa ham kalır. Ne kadar da ilim
elde etse, eğer Arif’lik ve irfan noktasında çaba sarfetmiyorsa, “kendini
bilme noktasında” gayret göstermiyorsa ham kalır.
Hazreti Mevlana diyor
ki, “hamdım,
piştim, yandım.” Evet, işin özü bu.
Yalnız ilimle
uğraşanlar ve irfan dediğimiz “iç hasbihal, kendini tanımak ve özünü
bilmek yolculuğunda” ilerlemeyenler ham kalır ve asla pişmezler. Bizim
pişmeye ihtiyacımınız var. Nasipse “yanmak” yani pişmenin ötesinde marifete
varmak, hakikate ulaşmak, ancak son merhaledir ki, onu hedeflemiyorum. Çünkü o
hedef işi değil, nasip işidir. Biz pişmeyi, yani kendimizi bilmek için
insan-ı kamil’i hedeflesek yeterlidir.
3-
Bilgiyi beyninde
tutarak yüreğine yansıtmadığın sürece kendini bilmiş olmazsın, yalnızca
bilgiçlik taslamış olursun.
İnsanda iki hassa,
yani iki kuvvet, iki unsur, iki özellik var. Birisi akıl, diğeri yürek
(vicdan, izan) olarak bize yön verir ve bizi ayakta tutar. Bilgi yalnız
akıl işi değildir. İzan işidir de. Vicdan işidir de. İzanlı insan, vicdanlı
insandır. Yalnızca akılla insan olduğunu düşünen hayvanlardan farksız olur. Çünkü
hayvanlarda da akıl vardır. Mesela, her insan potansiyel olarak aklında iyilik
de düşünür, kötülük de düşünür. Aklındaki kötülüğü izale eden, yok eden
insan, izan ve vicdan ile hareket ettiği için doğru yoldadır.
4-
Hayatın merkezinde olmadığını ve neyi
hayatının merkezine aldığını düşünmek felsefenin ilk basamaklarıdır.
İnsan bencillik
zincirlerini kırdıkça hürriyetine kavuşur. Özgürlük gezip tozmak ve dilediğini
yapmak değildir. Bencil insan özgür insan değildir. Her ne kadar gezip dolaşsa
da o bencil kişi, kendisini hayatın merkezinde sandığı için, o duygularının
tutsağıdır. O duygulardan kurtuldukça
özgürleşir insan. Özgürlük zihinde başlar. Özgürlük zihinde biter.Zihnini Dünya’nın pislikleri, Dünya’nın nefsani ve hevai duyguları kaplamış ve
yalnızca bedeninin isteklerine boyun eğmiş kişi görünürde özgür olsa de
gerçekte esirdir. Dünya’yı ve Dünya’nın geçici isteklerini ayaklarının altında
almış kişi hapishanelerde olsa da gerçekte özgürdür.
İnsan hayatta diğerkâm
oldukça ve kendisinin de diğer insanlardan farksız olduğunu idrak ettikçe
insanlıkta yol alır. Bencillikte ısrar eden hayvanlardan daha aşağıya düşer.
Bunu anlayan kişi “kendini
bilme merdiveninin” ilk basamağına adımını atmıştır.
5-
Dostunun yoksulluğuna
üzülmek kolay, dostunun varsıllığına sevinebiliyorsan insan-ı kamil
yolundasın
Hırs sebebi hasarettir.
Hırslı insan, bencil insan başkasındaki varlığa üzülür ve sevinmez. İşte bu
özellik törpülenmedikçe, işte bu kötü haslet giderilmedikçe insan ne yaparsa
yapsın insan-ı kamil yolunda “kendini bilme yolculuğunda” mesafe
alamaz.
İnsan-ı kamil yolculuğu
şu üç çabayla sürer ve bu üç çaba insanı menzile götürür.
a)Allah’a inanmak ve
güvenmek. Allah’a güvenmenin yolu tahkik-i
imandan geçer.
Tahkik-i imana ulaşmak.
Taklid-i imanı terkederek tahkiki imana kavuşmak. İşte bütün mesele bu.
Ayakları üzerinde dik
yürüyen, akılla mücehhez ve öleceğini bilerek yaşayan her canlı insandır. İnsan
olmak mühim değil. İmanda tahkik-i imanı
buldun mu? Bunun lezzetini aldın mı? Mühim husus budur.
b)İbadet ve taatle
meşgul olmak. İbadet insanın diğer canlılardan
farkını oluşturan tek özelliğidir. Bu özellik her insan da mevcut. Ancak bunu
hayatında uygulamayan kişi görünüşte insan, ancak gerçekte insan mıdır? Yoksa
diğer canlılardan bir canlı mıdır? Takdir sizin. Cevabı siz söyleyin.
Taat, meşru isteklere
ve meşru emirlere riayet etmektir. Meşru emir ve meşru tavsiyelere uymak da
insanı gerçek insan yapar.
c)Adalet (doğruluk) ve
iyilik (hayır, hasenat) üzere yaşamak. Yalnızca iyilik
yetmez. Aynı zamanda doğruluk ve adalet şarttır. “İyilik yapmak kolaydır, zor
olan adil olmaktır” diyor Ünlü Mütefekkir Victor Hugo. Biz zor olanı
seçmeliyiz. Hem doğruluk ve hem de iyilik üzere olmalıyız.
Evet, 5 başlıkta
hakikat tomurcuklarını açıkladım. Bu yazdıklarım bu söylediklerim. Hakikatin
yalnızca tomurcuklardır. Bu tomurcukları yetiştirmek size aittir. Derdiniz
var ise elbette bu tomurcukları yetiştirirsiniz.
Bu noktada sözü Üstadım
Necip Fazıl Kısakürek’e bırakıyorum. “Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur.”
Biz de hakikat
tomurcuklarını özümüzde ve ruhumuzda sonsuza dek yaşatmalı ve tomurcukların
yeşerip gürleşmesi için aynı bir ağacı, aynı bir fidanı sular gibi aklımızı ve
vicdanımızı devamlı surette tefekkür ve idrak ile sulamalıyız. Aklımızı ve
vicdanımızı susuz bırakmamak için tefekkür ve idrak
gereklidir. Vesselam.
Ahmet
SANDAL