Baştan belirteyim poşet sevimsizdir ve
kendisinden çok nefret ederim. Poşetten nefretimin nedeni aslının plastik
olmasıdır. Peki, şimdi diyeceksiniz ki, plastikten neden nefret ediyorsunuz?
Plastikten nefretimi çok yerde yazdım ve
söyledim. İsterseniz bir kez daha yazayım ve söyleyeyim.
Bu arada plastiğin de aslı petrole dayandığı
için, benim nefretim ta petrole kadar gider. Yani petrolden de nefret ediyorum.
Petrolden nefretimi bundan 6 sene önceki bir yazımda şöyle belirtmiştim.
Yazımın başlığı “Şehir mi, Zehir mi?”
“Şehir adeta petrolün istilâsı altındadır.Şehirde her şey petrol ağırlıklı oldu artık.Üstüne basarak yürüdüğünüz, arabanızla sürüp gittiğiniz asfalt nedir? Özü itibariyle petroldür. Evinizin penceresinde kullandığınız PVC çerçeveler nedir? Onlar da petrolden mamuldür. Daha bitmedi. Üzerinizde giydiğiniz ve şehirde forslu forslu gezdiğiniz polyester kumaştan üretilmiş giysiler nedir? Onlar da özde petroldür. Durun daha bitmedi.
Arabanızın teker lastiği, ayakkabınız alt
lastiği, manavdaki plastikten mamul sebze-meyve kasası, marketten aldığınız
yiyecekleri koyduğunuz poşet nedir? Durun durun daha sayacağım. Su içtiğiniz
pet şişe, çay içtiğiniz hazır plastik bardak, makarnanın konulduğu paket nedir?
Onlar da petrol ürünleridir. Lâfı uzatmaya gerek yok, şehirdeki petrolün
ağırlığı omuzumuza binmiş vaziyettedir. Esasında omuzumuza değil, petrol resmen
nefes borularımıza taarruz etmiş ve soluklarımız adeta petrolün istilâsı
altındadır.Öyleyse, şehirde yalnızca sokaklar
petrolün istilâsında değil, soluklarımız da petrolün istilâsı altındadır.”
Evet, 6 sene önce bu şekilde
yazdıktan sonra, konuyu poşete getirmişim ve “öncelikle şehirdeki petrolün
istilâsına son vermek gerekir. Bu mümkün mü? Günümüz itibariyle mümkün
görülmüyor. Buna rağmen tedbir almak gereklidir. Petrolün tesirini biraz da
olsa kırmak gerekir. Bir örnek vererek yazımı bitirmek istiyorum. Marketlerde
plastik poşetler yerine çocukluğumuzda olduğu gibi, kese kâğıtları
kullanıldığında petrolün ağırlığı bir nebze olsa azaltılmış olacaktır. Bunun
gibi birçok yeni uygulamayla petrolün ağırlığını azaltmak mümkündür.”
Evet, bundan 6 sene önce
yazdığım husus bu. Tam tarihini söylüyorum: 8 Şubat 2013 tarihinde böyle yazdım. Bu yazımı isteyen Google’da ararsa
bulur.
Poşetten kurtulmamız
gerektiğini 6 sene önce yazdım ve 6 sene sonra poşetten kurtulmak için gerekli
hukuki, idari ve yasal düzenlemeler başladı. Biz gündemi sanırım 6 sene, 10
sene öncesinden takip ediyoruz. Buna göre şu an önerdiğim ve yerine getirmesini
istediğim hususlar, 6-10 sene sonra yerine getirilirse, hiç şaşırmam.
Evet, işin latife kısmı bir
yana, gerçek olan şudur ki, poşet de, plastik de, petrol de hepsi de sağlığa
zararlıdır. İnsanımız ve dünyada
şehirlerde yaşayan bütün insanlar “petrolün zehrinden ve şerrinden”
kurtulmalıdır. Şehir zehir olmaktan çıkartılmalıdır. İşte bu hususta
poşetten kurtulmak çok önemlidir. Sırf poşetle kalmamalı, petrol türevi olan,
egzoz gazlarından tutun da, PVC, pet şişeler, polyester kumaşlar ve petrolden
üretilen ne varsa, hayatımızdan söküp atmalıyız.
Plastik ve
poşetlerle ilgili bir başka yazımda da şöyle seslenmişim:“Evet, bu çağda, bu hayatta her şey plastik ve plastik türevleri
olmuş. Kapının kolu plastik, su içtiğimiz şişe plastik, oturduğumuz koltuk
plastik, pencere plastik, poşet plastik, kova plastik. Nereye el atsak plastik
olmuş. Plastiğin toprağa karışıp da yok olmaması ve çevreye verdiği zararlar bir
gerçektir. Plastiğin bazı hastalıkların (hatta kanserin) bir sebebi
olduğu bir gerçektir.Bu tür sorunların plastiğin hayatımızdan mümkün olduğunca
atılması için birer haklı neden olduğunu düşünüyorum.Plastik medeniyeti derken
kasdım elbette çevre kirliliği ve hastalıklara yol açan bu zararlı maddeye
dikkat çekmektir. Ancak bu maddenin bir başka daha rahatsızlığı var.
“Plastik
ruhsuz bir maddedir.”
Şimdi bu son sözümden
sonra, “hayda, plastik ruhsuz maddedir de, demirin, çeliğin,
altının, kömürün, tahtanın, odunun, taşın, duvarın ruhu mu var” diye
seslendiğinizi duyar gibiyim. Evet, demirin, çeliğin, altının ve tabiatta
orijinal olarak mevcut olan her maddenin ruhu vardır. Bir demir sesiyle,
tınısıyla farklıdır. Bir altının çıkarmış olduğu o tiz ses, hemen
farkedilmesini sağlıyor. Hele altının o eşsiz görünümü ve bakanlara (özellikle
de bayanlara) karşı cazibeli rengi ve çekici duruşu ile asil bir maden olduğu
bellidir.
Plastik öyle mi? Değil.
“Plastiğin sesi” desen “ayrı bir sesi yok”, “tutuşu” desen “eldeki tutma
duygusu hoş değil”, “duruşu ve görünümü” desen, plastik oldukça itici bir
maddedir. Sanki sanal bir maddedir.
Evet, tüm bu yönleriyle “plastik
ruhsuz bir maddedir.”Maalesef, bu ruhsuz madde Dünya’yı sanki esir
aldı. Bu ruhsuz maddenin esaretindeki insan da ruhsuzlaştı ve adeta sanal
haline geldi.
Plastik medeniyetindeki
insanlık, ruhsuz ve şuursuz bir noktaya doğru maalesef sürükleniyor.” Bu
yazımın tarihi, 31 Mayıs 2017’dir.
Evet, bu yazıda geçmiş günlerde
yazmış olduğum 2 yazımla sizlere seslendim.
Özetle poşet, plastik ve petrol sağlığa zararlıdır. Sağlığa zararlı oldukları gibi çevreye de, tabiata da zararlıdır. 1 Ocak 2019 tarihinden itibaren marketlerde poşetlerin parayla satılması uygulaması çok yerinde bir harekettir. (Hatta bu hususta gecikilmiştir de. Keşke bu karar 5 yıl önce alınsaydı ve poşet sınırlaması 5 yıl önce alınsaydı)Tabi, çevre bilinci zayıf olan kişilerin poşetle ilgili bu kararı anlamaları birer zordur. Bu hususta çevre bilincini geliştirmek için Devletimiz (başta ilgili kamu kurumları olmak üzere) gerekli çabaları göstermeli ve çeşitli eğitim programları gerçekleştirmelidir.