Bu satırların yazarı
üniversite mezuniyetinden sonra iş imtihanlarında birkaç defa mülakat bölümünde
elendirildiği için iş imkanlarından mahrum bırakılan bir kişidir. Yazılı
imtihanını büyük başarıyla kazandığım halde “mülakat, sözlü”ayaklarıyla, işe girmesi engellenmiş bir kişiyim.
Yıl:1986. Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirmiş ve işe girmek için yazılı ve
sözlü (mülakat) imtihan süreçleri başlamıştı. Okulumu zaten iyi dereceyle
bitirmiştim ve iş imtihanları için girdiğim yazılıları kazanıyor, ancak
Ankara’da dayımız, diğer adıyla torpilimiz olmadığı için Kaymakamlık, DPT
uzmanlığı gibi iş imtihanlarından elendiriliyordum. Adamlar, bizi, yani
Pazarcık’tan yetişmiş Marangoz Gariban Mehmet Usta’nın Oğlu Ahmet Sandal’ı,
herhangi bir referansı, herhangi bir dayısı, hiçbir torpili olmadığından
eliyorlardı.
Türkiye Cumhuriyeti
tarihi, Kamu’da işe adam yerleştirme bakımında, torpil, kayırma, haksızlıklar
tarihidir. Önce bunu net olarak belirteyim. Haksızlıklar tarihi, 1999 yılına,
yani KPSS, denilen Kamu Personeli Seçme Sınavlarına kadar, son sürat ve hiçbir
kural-mural dinlenmeden devam etmiştir.1999 yılında KPSS icat edildiğinde,
Kamu’da işe girişlerde torpil, kayırma ve haksızlıklar son bulmuş mudur?
El cevap: “Eğer,
KPSS’den sonra mülakata yoksa, yani doğrudan KPSS sonucuna göre işe yerleştirme
varsa, torpil, kayırma ve haksızlık yoktur. Ancak, mülakat ve sözlü varsa,
haksızlık, kayırma ve torpil vardır.”
Benim mülakat
imtihanlarına bakışım budur ve yıllarını etik değerlerin yerleştirilmesi için
seminer ve eğitimlere adamış bir Etik Eğiticisi olarak, net olarak ifade
ediyorum ki, “mülakatlar etik değerler açısından sakıncalıdır, çünkü işin içine
insan unsuru katılmaktadır. Bir işe insan karışırsa, maalesef, adaletsizlik ve
haksızlık söz konusudur. Robotlar, bilgisayarlar haksızlık
ve adaletsizlik yapmaz. Neyi programlamışsanız onu yerine getirir. Ancak, hem
akıl ve hem de nefis ile donatılmış insan, aklını devre dışı bırakırsa, nefsine
uyarsa, haksızlık ve adaletsizlik yapar.”
Peki, mülakatlardan
hepsi adaletsizlik ve haksızlıklarla mı doludur? Hiç mi adalet ve hak üzere
gerçekleştirilen mülakat imtihanı yoktur? Bu sorulara asla, “tüm mülakat imtihanları
berbattır ve hepsi de torpil ve referans üzerine kurgulanmıştır” diye cevap
veremem.
Bu Ülkede az da olsa, “bazı
mülakatlar hak ve adalet üzere gerçekleştirilmekte ve torpil geçerli
olmamaktadır.” O mülakatları gerçekleştiren, yani hak ve adalet üzere
yazılı ve mülakat imtihanı yapan tüm kamu görevlilerini tebrik ediyor ve
kendilerine teşekkür ediyorum. Allah onlardan razı olsun.
Haksızlık ve
adaletsizlik üzere yazılı ve sözlü sınavı yapan tüm kamu görevlilerini de bu
yazı vesilesiyle bir kez daha kınıyor ve bir vatandaş olarak hakkımı helal
etmediğimi açık ve net bir şekilde ifade ediyorum.
Şimdi diyeceksiniz ki,
yazılı imtihanlarını da mı tenkit ediyorsun? Mülakat, sözlü imtihanlarını
eleştirdin, onu anladık da, Kamu’da işe girerken yazılı imtihanlarında da
torpil ve kayırma var? Evet, bunu da net olarak belirtiyorum,
KPSS’den önce, Kamu’da işe girmek için yazılı imtihanlarda dahi torpil ve
haksızlık yapılmıştır. Nasıl mı?
Yazılı imtihanlarda
kendi adamlarının yazılı kağıtları sınavdan sonra değiştirilerek, yepyeni ve
soruların doğru olarak cevaplandığı kağıt ile değiştiriliyordu. Ya da yazılı
sınava girecek olanlardan torpilli olanlara sorular ve cevapları sınavdan önce
veriliyordu. Hatta, sonradan açığa çıktı ki, KPSS’de dahi sınav soruları önceden
birilerine verilmiş. Yani KPSS’de dahi torpil ve kayırma mümkünmüş? Bunları
da 15 Temmuz’dan, yani FETÖ’nün darbe kalkışmasından sonra öğreniyoruz ki,
KPSS’de dahi sorular ve cevapları önceden birilerine verilmiştir. FETÖ
bu melun işi dahi yapmıştır. Bu noktadan bakıldığında KPSS’ye dahi gölge
düşmüştür.
Biz KPSS ve yazılı
imtihanları bir kenara bırakarak, tekrar asıl konumuza, yani, mülakat
sınavlarının etik değerler açısından tahlil edilmesine dönelim. Mülakat
sınavlarının etik değerler açısından uygun olmadığını bir kez daha
belirtiyorum. Çünkü mülakatlar, haksızlığa ve adaletsizliğe kapı açar,
ortam hazırlar.
Bu düşüncemle birlikte
hassaten şunu ifade etmeliyim: “Bazı hassas görevlerde mülakat gereklidir.
Devletin güvenliği ve Ülkenin huzuru için şart olan bazı görevlerde sırf yazılı
imtihanıyla ve Kamu’da işe girecek kişiyi tanımadan, temsil özelliğini, şahsi
yapısını tanımadan doğrudan doğruya yazılı imtihan ile işe almak da yanlıştır.Bu durum Devlet güvenliği için risk teşkil eder.”
Düşüncelerimi bu
şekilde ifade ettikten sonra, bu yazının da yazılma sebebi olan KPSS’den sonra
öğretmenleri mülakata tabi tutmak gerekli midir? Değil midir? Şimdi de bu
soruyu cevaplayalım.
Öğretmenlik mesleğini
Devletimizin ve Ülkemizin devamlılığı ile huzur ve güvenliği açısından çok
mühim ve kritik bir görev olarak yani askerlik, subaylık, polis memurluğu gibi
mütalaa ederseniz, elbette öğretmenlik mesleğinde de mülakat gereklidir. Bu
hususta kim, nasıl mütalaa eder? Onu takdirleriniz bırakıyorum.
Ben şahsen öğretmenlik
mesleğini Ülkemizin huzur ve güvenliği, geleceğe dair nesillerin
yetiştirilmesinde askerlik, polislik ve subaylıktan daha önemli görüyorum.Ülkemizi, okullarımızı sağlam düşünceli ve bilinçli öğretmenlere teslim etmemiz
gerektiğine inanıyorum. Bu inancımla birlikte, öğretmenlik görevine
seçim için yapılacak mülakatların, siyasi mülahazalar kaygısıyla değil,
yalnızca Ülke güvenliği, toplum huzuru ve gelecek nesillerin sağlam bir şekilde
yetiştirilmesi noktasından gerçekleştirilmesini diliyorum.
Mülakat konusunda şu
noktanın en önemli bir gerçek olduğunu da belirtmeliyim: “Mülakatlar ve torpil düşüncesi,
gençlerimizin geleceğe dair umutlarını ve hedef, plan ve projelerini olumsuz
etkilemektedir. Gençler başarı için çalışma değil de torpil ve referans
önemli olduğunu düşündükleri için bu Ülkede gelecek aramıyorlarsa, herkes
şapkasını önüne alıp da düşünsün.”
Yazımızın hacmini
uzatmamak adına artık çok şey yazmayayım. Esasında yazacak çok şey var.
Yazımın başında mülakat
mağduru olduğumu belirtmiştim. En sonunda yine o mağduriyetimden bahsedeyim.
Aşağıdaki yazdıklarım “Başarıya Çocukluktan Gidilir” isimli kitabımdan
alınmıştır.
“Ahmet, idealist, erdem ve büyük hedefler sahibi bir genç
olarak işsizdi. Çünkü “torpili yoktu.” Çünkü “Ankara’da dayısı
yoktu.” Ahmet çalışkan, bilgi sahibi ve donanımlıydı. Girdiği
sınavların yazılı kısmını kazanıyor. Gel gör ki mülakat aşamasına geldiğinde
sınavlardan eleniyordu. Ahmet, en son,kaymakamlık sınavından da elenmişti. Yazılı sınavını kazanmış,
ancak, mülakatta elenmişti. Çünkü torpili yoktu. Çünkü Ankara’da dayısı yoktu. “Kaymakam olacağım Anne, Kaymakam olacağım Baba.
Ülkemin en doğusunda, en batısında hizmet vereceğim” diye büyük heyecan
duyan Ahmet kaymakamlık sınavında torpil bulamadığı için elenmişti. Ahmet “adın
batsın senin torpil. Sen ne meret bir şeysin torpil” diye diye Pazarcık
sokaklarını arşınlıyordu. Elinden bir şey gelmiyordu. Babası Mehmet Usta’nın da
elinden bir şey gelmiyordu.” (Başarıya Çocukluktan Gidilir, sayfa 218-219)