Maraş Türkiye’nin kalem kaşıdır
Maraş Türkiye’nin köşe taşıdır.
Maraş Tarihleri inşa ettiren
Koca Sinan’ların usta başıdır…
Arif Nihat Asya, benim Doğu Akdeniz’de olduğu halde, daha çok Güneydoğu memleketi muamelesi gören güzel memleketimi bu dizelerde anlatmıştır.
‘Maraş Bize mezar olmadan, Düşmana Gülizar olamaz’ diyen Aşıklıoğlu Hüseyin’in bu sözü, Milli Mücadelemizin Maraş’tan atılan ilk kurşunlarından biridir. Abdal Halil Ağa’nın Fransızların karşılanması sırasında, davulun kasnağına doldurulmak istenen altınları ret ederek,’ Ben çomağımı Milletimin bağrına vurmam’ demesi de benim güzel memleketimin, Atalardan zamane gençlerine bıraktığı mirastır aslında.
Biz bu mirası ne kadar sahiplenebildik, Dondurması ile, biberi ile ülkemiz ve dünyada nam salmış memleketimizi ne kadar tanıtabildik, atalarımızın bıraktığı mirasın hakkını verebildik mi bilmiyorum.
Bu mirası sürdürebilmek, esasen Basın’ın memleketteki gücü ile orantılıdır.
Gaziantep, Adana ve Kayseri gibi büyük ve gelişmiş İl’lerin arasında kalan güzel memleketimin, bu saydığım il’ler arasında kör noktada kalmış olmasına rağmen, İplik sanayisi, Çelik tencere sektörü, Altın İşlemeciliğinde ve İzmir’den sonra kadın ayakkabı yapımında, ülke genelinde söz sahibi olduğunu bir çoğumuz bilmeyiz.
İşte; burada iş basın’a düşmektedir.
Kahramanmaraş’ın bilinen en eski gazetesi Amal-İ Milliye’nin yaklaşık 100 yıl önce başladığı yayın hayatından günümüze, Maraş’ta basının ne kadar yol aldığı ve memleket gelişmesinde ne katkıda bulunduğunu da düşünmemiz gerektiğini ve memleketinde bu minvalde, basın’a ne kadar sahip çıktığını da değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.
Teknik imkanların her geçen gün geliştiği ve dün gördüğümüz bir yeniliğin bugün eskidiğine çoğu zaman şahit oluyoruz.
İşte burada çuvaldızı kendimize batıralım. Basın olarak biz kendimizi ne kadar yenileyebildik, teknolojiye ne kadar ayak uydurabildik ve okuyucuya ulaşabilme hususunda neler yapmaya çalıştık. Yoksa yerimizde oturup, okuyucunun ayağımıza gelmesini mi bekledik.
Benim bildiğim; Basın Özgürlüğü düsturundan faydalanarak ve GAZETECİ kimliğinin cazibesine kapılarak, her önüne gelenin bu mesleğin bir köşesinden tutması sonucu, ne okuyucu bize geldi, ne biz okuyucuya gidebildik.
Artık gerçek gazetecilere ciddi bir iş düşmektedir.
Dünyadaki hızlı gelişmenin sonucu olarak hızla dijitalleşmeye giden mesleğimizin onurunu korumak ve meslekteki ayrık otlarını temizleyebilmek için birlik beraberlik olma zamandır.
Bu birliktelik sağlandığında, benim memleketimin hangi bölgede olduğunu anlatmama gerek kalmayacağı gibi, mesleğimiz de gerçek itibarına kavuşur.
Sonuç olarak, İnternet Gazetecileri Federasyonumuz, bu birlikteliği sağlayacak, mesleki onurumuzu kurtaracak en büyük adımdır.
Camiamıza hayırlı olmasını temenni ediyorum..
Bu yazıyı facebookta paylaştım
Seval hanım yorumunuz güzel bir fe esnaf yani bizler hakkında berber ve diğer leri hakkında yazıları nizi bekliyorum zor günler deyiz