Siyaset çok yoruma açık bir kavramdır. İyi niyetli insanlar için hizmet aracıdır, kötü niyetliler için küpüne zarar veren sirke gibidir.
Bu hizmet/sirke/küp çemberi içerisinde ortaya çıkan adayları eleştirmek gazeteci olarak bizim en tabii hakkımızdır.
Biz halkın gözü/kulağı/dili kavramı içinde zaman zaman kendi kişisel güdülerimizide katarak vatandaşı bilgilendirmeye çalışırız.
Bizim bu çabamızı takdir edenler olduğu gibi, işine gelmeyenler bu yazıları kimin isteğiyle yazıyor acaba gibilerinden ahlaksızca bir düşünceye kapılırlar.
Bizim derdimiz, hangi partiden olursa olsun adayın siyasi kalitesidir, hizmet etme noktasında ne yapabileceğidir.
Adayların şahsiyeti bizi pek fazla ırgalamaz.
İşte bu minvalde bir adayın sırf parti içindeki çekişmeden dolayı kazanamayacağı bir bölgede aday gösterilmesi, iktidarın daha iyi hizmet etmesi noktasında iyi bir muhalefetin olması açısından bizi yakından ilgilendirir.
Hal böyle iken; Milliyetçi Hareket Partisi Dulkadiroğlu adayını eleştirmek kaçınılmaz olur.
Demirden korksak trene binmeyeceğimizi de cümle alem bilir.
*Bu adayın çok değerli babası MHP’li eski Göksun Belediye Başkanının partisi tarafından aday gösterilmeyince, Büyük Birlik partisinden bir adayı desteklediği ve Göksun’da seçim kaybettirdiğini, Göksunlular bilir ama Kahramanmaraş’ın Dulkadiroğlu’nda oturanları bilmez. İşte bu noktada bizim bunu halkın gözü kulağı sesi olarak bildirmek duyurmak görevimiz olur.
*Aday adayı olmadan direkt aday gösterilen bu Hanımefendinin 2011 milletvekili seçimlerinde aday adayı olduğunu herkes bilir. Ama; aday gösterilmeyince partiye yatırdığı parayı isteyip istemediğini kimse bilmez.
Şimdi bu Hanımefendi Göksunlu olduğu halde aday gösterildiği Dulkadiroğlu’ndan seçilemezse ettiği masrafları kimden isteyecek merak ediyorum. (Partisi böyle bir talebi karşılamaz. Çünkü iptal edilen Karacasu seçimlerinde de, seçim aniden iptal edilince esnafa yapılan bir miktar borç o zamanki parti yönetimi tarafından kabul edilmemiş, başınızın çaresine bakın denilmişti.)
Bu kafadaki bir aday seçilirde harcadıklarımı geri kurtarayım düşüncesine dalarsa, biz bu durumu vatandaşa bildirmemenin manevi sorumluluğunu yaşarız.
Kendini eski bir belediye başkanı olarak kaf dağında görüpte yaptığı ricanın yerine gelmesini benden korktular gibilerinden yorumlayıp, verdiği randevuya 2 saat gelmeyen ve gelemeyeceğim deme nezaketinde bulunmayan nezaketsizlerin daha sonra elinden geleni yapsın, istediğini yazsın demesi bizi, hele benim gibi bir tahtası eksik gazeteciyi kırmızı görmüş boğaya döndürür.
Bizim elimizden gelen bildiğimiz gerçekleri duyurmak ve yorumunu halka bırakmaktır.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ
İt ürür kervan yürür sözünü tam olarak algılayabildiğimiz zaman adam oluruz gibi geliyor bana…