Vatan
sevgisi; sanırım en çok önemsenen, gündeme gelen, üstünde durulan, konuşulan konulardan
birisidir.
“Vatan
sevgisi” tabii ki de çok önemlidir; daha doğrusu en önemlidir.
Var olma,
yok olma meselesidir.
“İnsan
memleketini niye sever? Başka çaresi yoktur da ondan.”
Meşhur
Vizontele filminin, dokunaklı bir yerinde geçen, enteresan bir sözdür ve
akıllarda yer etmiştir. İnsana “Yaaa, yaaa…” dedirtir.
Meseleye
neresinden bakarsanız bakın sonuç değişmez.
Nedeni ne
olursa olsun…
Vatan, vatandır…
Çünkü;
Vatan'ın içinde hayatınız, sevdikleriniz, milletiniz, atalarınız, tarihiniz,
geçmişiniz, geleceğiniz, namusunuz, onurunuz, refahınız, mutluluğunuz,
huzurunuz, hayalleriniz kısacası yaşama, insana ve ulusa dair ne varsa hepsi
vardır.
Neticede mevzubahis
olan vatandır…
Vatan
olmadan olmaz…
Vatansız
olmaz…
Her bir
yurttaş kendince vatanını sever…
Vatanını
sevmeyen yoktur…
Yoktur ama nedense
ülkemizde, kişilerin “Vatan Sevgisi” hep sorgulanır, hep de sorgulanmıştır…
Kişiler
birbirlerine kolaylıkla, “Vatan Haini” diyebilmektedir.
Ve kişiler
kendilerini “Vatansever!” ilan eder…
Sanki tek
kendisi vatansevermiş gibi…
En çok da
yazarlar, çizerler, sanatçılar, bilim insanları, aydınlar, demokratlar, vatan
hainliği ile suçlanır.
Nazım
Hikmet, yıllarca bu suçlamaya maruz kalmış bir şairdir.
Bu suçlama
ona çok ağır gelmiş olacak ki; “VATAN HAİNİ” şiirini yazar ve "Nâzım
Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.” diyerek devam eder…
Vatanı için
on üç yıl yatmış, ömrü sürgünde geçmiş bir şaire yapılabilecek en ağır suçlama
vatan hainliğidir.
Sanatçılar,
yazarlar, aydınlar…
Hayatlarını
vatanları için feda etmiş insanlardır…
Vatanı en
çok onlar sever…
Neyse ki, tarih
gerçek bir mahkemedir…
Kimin vatansever,
kimin vatan haini olduğunu ortaya çıkartır...
Hakkı hakkına
teslim eder…
Bizde işler
biraz semboller üzerinden yürür...
Değer
yargıları, semboller üzerine kurulur…
Şeklen
yapılan işler, karşılık bulur…
Gösteriş
önemlidir…
Gerçek sevgi
nedir?
İyi insan,
kimdir?
Çok dert
edilmez…
Sevgililer
gününde alınan bir çiçek, en büyük sevgi gösterisi oluverir…
Ya da klasik
bir örnektir; ceket iliklemek en büyük saygı göstergesidir.
Çocukların
okudukları şiir, derste öğretmenin söylemleri, toplulukta söylenen cümleler…
Vatan,
millet, Sakarya edebiyatları…
Hep bir söylem
cümleleri…
İyi de hiç
mi karşılığı olmaz, yaşamda bunların…
Toplum
karşısında atılan nutuklarda, arkadaş ortamlarında, televizyon ekranlarında,
sosyal medya mecralarında aradık sevgiyi…
Vatan
sevgisini, öyle bir noktaya indirgedik ki, sevginin içini boşalttık, sembollere
indirgedik.
Sevmenin,
davranışlarda olduğunu unuttuk…
Yerden bir
çöpü almayan, amme için yapılan bir işi enayilik olarak algılayan, “devletin
malı deniz yemeyen…” diyen bir noktadayız.
Sevmek başka
bir şeydir.
Seven insan
zarar vermez…
Zarar
vermeyi bırakın, korur, kollar…
Sahiplenir, güzelleştirir...
Maalesef,
vatan sevgisi konusunda ciddi bir sıkıntı var…
Kimsenin
toplumsal kaygıları yok...
Ben duygusu
almış başını gitmiş...
“Her koyun
kendi bacağından asılır.” atasözü ruhumuza işlemiş, yaşam felsefemiz olmuş.
Az çalışmak,
yorulmamak, sorunları görmezden gelmek, yapar gibi görünmek, başkalarını da
işinden alıkoyup kendisine yandaş etmek bir marifet sayılmış…
Öyle mi?
Ülke yoksa
gemi de yoktur…
Irak,
Suriye, Libya, Tunus…
Bu ülkelerin
halkı nerede?
Denizi de
gemiyi de kaybettiler…
Sevmek,
şeklen değil ruhen olduğu zaman anlam kazanır…
Ürettiğin, emek
verdiğin, paylaştığın zaman, ülke ayakta kalır…
Ülke olarak
gerçek sevgiyi öğrenmemiz gerek…
Sembollerle örülmüş
bir sevgi, içi boş bir sevgidir…
Bize,
Japonların vatan sevgisinden lazım…
Yoksa yok!