Uzun
zamandır “iyilik” üzerine bir yazı
yazmak vardı aklımda. Bir türlü yazmaya fırsat olmadı. Araya
başka konular girdi. Nihayet bilgisayarın başına geçtim, “iyilik” üzerine düşünmeye başladım.
Ne yazsam
diye...
Neyse ki…
Mevsime de
uygun bir konu, malumunuz sonbahara giriyoruz.
Eylül, kışa
hazırlık ayıdır.
Eylül’e “Gönül
alma ayı da” denilebilir…
Meseleye
yavaştan girelim isterseniz…
İyilik,
genellikle kötülüğün tersi olarak kabul edilir; ahlak, etik, din ve felsefe
konuları tarafından incelenir ve ayrı şekillerde tanımlanır.
İşin
felsefesini bir tarafa bırakırsak, iyilik; hiçbir karşılık beklemeksizin
yapılan yardım demektir.
Çoğu zaman insanlar
yaptıkları iyilikle ilgili serzenişte bulunurlar…
Efendim,
adama şöyle iyilik yaptım böyle iyilik yaptım…
Elinden
tuttum adam oldu.
Ben
olmasaydım yapamazdı.
O kadar
yardım ettim…
Yemedim
yedirdim, içmedim, içirdim…
Giymedim
giydirdim…
Nankör…
İnsan mı o…
İyilik
bilmez…
Karaktersiz…
Adam
değilmiş…
Adam sandım…
Beş para
etmez…
İyi de nedir
bu sözler?
Sizin
yaptığınız iyilik değil ki…
Yaptığınız iyilik,
iyilikten çıkmış…
Menfaate
dönüşmüş…
Menfaat; gizliden
gizliye gözetilen ya da dolaylı olarak elde edilen yarar, kazanç demektir.
Siz, aleni karşıdan
menfaat bekliyorsunuz.
Toplum
olarak iyilik yaptığımız falan da yok…
Nerede öyle
iyilik yapacak insanlar bizde…
“Sağ Elin
Verdiğini Sol Elin Görmesin”
Bu bir
hadis…
Diyor ki
hadis: Yapılan iyiliklerin gizli tutulması oldukça önemlidir.
Bırakın
iyiliğin gizli tutulmasını,
Kimsenin
duymamasını…
Dünya aleme
ilan ediyoruz.
Beklenti
içine giriyoruz.
Bir sürü laf
ediyoruz.
İyilik, her
insanın harcı da değildir.
Bilgi,
birikim, görgü, görenek …
Uygar,
çağdaş bir kafa…
İster…
İyilik uygar
toplumlarda yaygındır.
Çağdaş
insanların yapacağı iştir.
Bizim
yaptığımız iyilik, iyilik değildir.
Menfaat
beklemektir.
Maalesef…