Kim ne derse
desin yılın en güzel mevsimi bahardır.
Bahar; filizlenmek,
yeşermektir.
Uyanıştır…
Yeniden
doğuş da denilebilir.
Rönesans da “yeniden
doğuş” demekti.
Avrupa’da
Orta Çağ sonrasında; siyasi, kültürel, politik, bilim, sanat, mimari ve eğitim
alanlarında bir yenilenmeye gidildi. 14. yüzyıl ile 17. yüzyılı kapsayan bu
yenilenme sürecine de Rönesans denildi.
Sonra reformlar,
oldu.
Sonra mı?
Avrupa’da
ardı arkası kesilmeyen gelişmeler…
Ne olmadı
ki; kimsenin aklına gelmeyecek şeyler…
Avrupalılar,
dünyaya küçücük kıtadan hükmettiler.
Her şeye yön
verdiler…
Rönesansla
başladı Avrupa’da bahar.
Sonra diğer
mevsimler…
Baharın
hakkı ödenmez…
Bahar, bir
başlangıç, “yeniden doğuş” demek...
Kış
uykusundan uyanmak, ayağa kalkmak…
Yaşama dört
elle sarılmak...
Yeniden
doğmak…
Hani Ataol
Behramoğlu şiirinde diyor ya:
“Yaşadıklarımdan
öğrendiğim bir şey var
Yaşadın
mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü
ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat,
sunulmuş bir armağandır insana.”
Bahar bizi
çağırıyor yaşamaya…
Doğrudur;
bazen soğuk, bazen rüzgârlı, bazen de yağmurlu hatta karlı…
Bahardır…
Yaza, kışa,
sonbahara hiç benzemez…
Cilvesi,
şımarıklığı hep vardır…
Var olacak
da…
Uyandıracak
tüm dünyayı…
Sarsarak,
silkeleyerek, üşüterek, ısıtarak…
Rönesans
gibi…
Uyanmak
gerek çok geç kalmadan…
Yaz kapıda…
Tam zamanı yeniden
doğmanın…