1970’li yıllarda burnout sendromu
olarak ortaya çıkan tükenmişlik sendromu, bireyin kendini yorgun hissetmesi,
herhangi bir işi yaparken zorlanması, işe gitmede ya da aktivite yapmada
görülen isteksizlik olarak tanımlanıyor. Sıkıntı ve yüksek stresin tükenmişliğe
götürebileceğine dikkat çeken uzmanlar, tükenmişliğin kişide 3 farklı biçimde
görüldüğünü belirterek, erken müdahalenin önemine işaret ediyor.
Üsküdar Üniversitesi
NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Klinik Psikolog Özgenur Taşkın, bireylerin hayatını
olumsuz etkileyen tükenmişlik sendromuna neden olan etkenleri, sendromun
yaşanma biçimlerini ve tedavi yöntemlerini anlattı.
Sendrom
zamanla değişikliğe uğradı
1970’li yıllarda New
York’lu psikoterapist Herbert Freudenberger tarafından burnout adıyla ortaya
atılan tükenmişlik sendromunun zamanla değişikliğe uğradığını belirten Taşkın,
şunları söyledi:
“Freudenberger burnout
sendromunu, kendini yorgun hissetme, herhangi bir iş yaparken zorlanma, işe
gitmede ya da aktivite yapmada isteksizlik, bedensel şikâyetlerle birlikte
görülen bir tükenmişlik hali olarak tanımladı. Burnout, ilk başlarda öncelikli
olarak kendini işi ile çok fazla meşgul eden insanlar için tanımlanan bir
durumdu fakat şimdi ise iş dışında kendini tükenmiş hisseden kişiler risk
altında görülüyor. Aile üyelerinin bakımını üstlenen ya da ailedeki tüm yükü
üzerine alan kişileri yeni tanıma uygun örnekler olarak gösterebiliriz. Artık
yapılan iş yüzünden tükenmiş olmak, yani yapılan işe kendini kaptırmak,
verebileceğinden fazla emek vermeye çabalamak burnout sendromunun gerekli şartı
olarak görülmüyor. Tüm tanımların ortak paydası; tükenmişlik sendromu yaşayan
kişilerin şikayetlerini işlerinin yoğunluğu ve zorluğu ile ilişkilendirmeleri,
olumsuz iş şartlarının sürmesi halinde şikayetlerin devam ettiğini ancak iş
şartlarının iyileşmesiyle şikayetlerin de azalacağını düşünmeleridir.”
Tükenmişlik
kişide üç farklı biçimde görülüyor
Tükenmişlik sendromunun
kişilerde duygusal, depersonalizasyon, düşük verimlilik ve yetersizlik duygusu
olmak üzere üç farklı şekilde görülebildiğini ifade eden Taşkın, “Kişi duygusal
anlamda tükenmişlik yaşıyorsa iş yapmasına gerek olmuyor, sabahın erken
saatlerinde işe gittiğinde bile kendilerini tükenmiş hissedebilir. Normalde
yoğun bir iş gününden sonra arkadaşları ile vakit geçirmek ya da kısa bir
tatile gitmek iyi gelecekken duygusal tükenmişliğe sahip olan kişiler gitseler
bile kendilerini dinlenmiş hissedemezler. Sinirlilik, moral bozukluğu, hatta
somatizasyon gibi olumsuz duygular oluşabilir. Sonuç olarak boşluk hissi ortaya
çıkabilir. Tükenmişlik duygusal yorgunlukla ilişkilidir. Kişi uyku bozuklukları
yaşayabilir” dedi.
Düşük
verimlilik ve yetersizlik duygusuna yol açıyor
Depersonalizasyon olarak
adlandırılan sendromu yaşayan kişilerin, diğer insanlarla münasebetlerinde daha
az duygu gösterdiklerini ve daha mesafeli durduklarını kaydeden Özgenur Taşkın,
şunları söyledi:
“Boş zamanları
değerlendirmeyi ve ilişkileri korumayı anlamsız bulurlar. Yavaş yavaş bir değer
kaybı, arkadaşlık ve iş kaybı yaşanabilir. Kendini tükenmiş hisseden kişilerde
olumsuz düşünceler suçluluk duygusuna sebep olur. Kendini yabancı veya değişmiş
gören bir ruh hali de gözlemlenir. Düşük verimlilik ve yetersizlik duygusu
biçiminde görülen tükenmişlik sendromunda ise verimlilik düşer. Tükenmişlik
hisseden kişiler bunu anlar, işin ve günlük yaşamın getirdiği talepleri
karşılayamayacaklarından korkarlar. Korkulan başarısızlık, genelde olması
gerekenden de fazla çalışma olarak telafi edilmeye çalışılır ya da verimlilik,
ilaç, alkol ve uyuşturucu madde alarak artırılmaya çalışılır.”
Sıkıntı
ve kronik stres, tükenmişlik sürecine götürüyor
Taşkın, tükenmişlik
sendromunun sıklığına dair yapılan araştırmaların farklı sonuçlar ortaya
koyduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: “Tükenmişlik sendromunun
sıklığıyla ilgili kesin tahminlerde bulunmak mümkün değil. Nasıl oluştuğuna
değinirsek, sürecin gelişimine etki eden risk faktörleri çalışma şartlarına,
kişilik özelliklerine veya genel olarak hayatındaki stresli durumlara bağlı
olabilir. Tükenmişlik süreci, talepler ve talepleri karşılayamama korkusu
arasındaki sürekli eşitsizliğin bir sonucudur. Netice ise kronik strestir.
Ancak taleplerin ne zaman strese dönüşeceği çevresel faktörlere ve kişinin
yapısına göre değişir. Aynı zamanda bu durum kişinin baş edebilme konusundaki
yetenek ve imkanlarına da bağlı. Devamlı sıkıntı halinin ve kronik stresin
insanı tükenmişlik sürecine götürdüğünü söyleyebiliriz. İş yerindeki risk
faktörlerinde belirleyici olan işin miktarı değil, bu işlerin hangi şartlar altında
yapılması gerektiğidir.”
Uyku
bozukluğu, sendromun habercisi
Kişilerin tükenmişlik
sendromuna yakalanacakları sinyalini önceden alabileceğine dikkat çeken Taşkın,“Sendromun ilk sinyalleri genellikle, uyku bozukluğu şikayetleridir. Mağdur
kişiler uykuya dalamazlar veya sabahları çok erken kalkarlar. Sorunlarını hemen
yanı başında gibi düşünmeye başlayabilirler. Başka ne tür şikayetlerin
görülebileceği kişinin zayıf noktalarına bağlıdır. Bazı kişilerde mide
sorunları görülürken, bazıları da sırt veya baş ağrılarıyla tepki verir. Bu
belirtilerin yanısıra hekimin sorgulaması sonucu anlaşılan, kapsamlı bir
yorgunluk hissi ve enerji kaybı da görülebilir” dedi.
Erken
müdahele önemli
Erken müdahalenin önemine
işaret eden Özgenur Taşkın, bireylerin tükenmişlik sendromunun önüne geçmek
için alabileceği önlemleri şöyle sıraladı:
“Tükenmişlik sendromu riski
yaşayan kişi, uyarı sinyallerine cevap olarak yükünü hafifletmek yerine
üstesinden gelinemeyen durumlara daha çok yoğunlaşarak ve öncesinde kendine
ayırdığı vakti kısarak karşılamaya çalışır. Bu yanlış bir sistem olacaktır,
kişi bir şeylerin yanlış gittiğini fark ediyorsa durup kendini dinlemeli,
ardından stresin kendisini ele geçirmesine izin vermeden bir uzman desteği
alması gerekmektedir. Depresyon hastalığının semptomları ile kesiştiği için
süreç benzer ilerlemektedir. Sendromun ayakta ve yataklı tedavisinde, hem
psikoterapi hem de ilaçlı tedavinin etkili yöntemler olduğunu söyleyebiliriz.”