Tazelikten
uzak, işlenmiş, paketli gıdalar, maruz kalınan yoğun stres ve özellikle büyük
şehirlerdeki hareketsiz yaşam sindirim sistemi problemlerini de beraberinde
getiriyor. Kronik hale gelen mide ve bağırsak hastalıkları zamanla metabolik
hastalıkların ortaya çıkmasına zemin hazırlayabiliyor. Memorial Wellness
Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü’nden Doç. Dr. Gökhan Özışık,
sağlıklı bir sindirim sistemi için yapılması gerekenler hakkında bilgi verdi.
Yemek yemek ve beslenmek
tıpkı hava solumak ve doğru nefes almak gibi iki farklı durumdur. Tüketilen
gıdaların iyi sindirilebilmesi için sağlıklı çalışan bir sindirim sistemi
gerekmektedir. Tüketilen gıdaların içerisinde vücuda faydalı moleküller ve alt
besin öğeleri, hazmedilebildiği müddetçe iyi beslenilmektedir. Dolayısıyla iyi
beslenmek için sağlıklı bir sindirim sistemi ve birbiriyle uyumlu olan,
birbirinin etkilerini eksiltmeyen gıdaları tercih etmek gerekmektedir.
İyi
çiğnenmeyen besinler mide sağlığını olumsuz etkiliyor
Kadim tıp, insan beyniyle
sindirim sistemi arasında bir ilişki olduğunu göstermektedir. Eğer kişi kendini
ruhsal olarak yemek yemeğe hazırlamazsa, rahat ve iyi bir ortamda yemek
yemezse, hızlı yerse, iyi çiğnemezse, sindirimin ilk aşaması olan tükürükten
çok faydalanmazsa mideye binen yük artmaktadır. Ayrıca yetersiz mide asidi,
oksitlenmiş yağlarla işlem görmüş besinler, işlenmiş, hazır gıdalar başta olmak
üzere zararlı maddeler mide içinde ideal koşulları sağlamakla görevli kimyasal
ve hormonal mekanizmaları bozmaktadır. Ağızda iyi yapılmayan işlerin yükü
mideye yüklendiği zaman bu sefer midenin içerisindeki “kimus” denilen yemek
bulamacı tam olgunlaşmadan bağırsaklara geçmektedir. İdeal olan kimyasal
kıvamına gelmemiş “kimus” bir taraftan midenin iç yapısına zarar verirken diğer
taraftan da gaz ve şişkinlik oluşturarak yemek borusuna kaçma (reflü), geğirme
ve kötü ağız kokusuna neden olabilmektedir. Bu da birçok sindirim sistemi
problemini beraberinde getirmektedir.
Önce bağırsak floranız sonra da sağlığınız bozuluyor
Bilinçsiz kullanılan
gastrit, ülser, reflü ve anti-asit ilaçları mide pH'ını bozup safra
durgunluğuna yol açabilmektedir. Safra kesesinin boşalmasındaki gecikmeler
bağırsak sağlığını da bozmaktadır. Safra kesesinden salgılanan safranın
görevlerinden bir tanesi de bağırsakları temizlemektir. Safra kesesi çeşitli
nedenlerle tam olarak boşalmadığı zaman o çok değerli sıvı içerde kalarak
zamanla çamurlaşmaktadır. Salgılanan safranın içinde ayrıca bağırsaklarda
bulunan faydalı bakterilerin ihtiyacı olan besinlerde bulunmaktadır. Safranın
düzgün salgılanamaması bağırsak florasını da bozmaktadır. Bağırsak florasındaki
iyi bakteriler evi koruyan bekçi köpeği gibi düşünülebilir, bunlar olmayınca bu
sefer içeriye zararlı bakteriler girmektedir. İşte bu izinsiz girişler de
sindirim sistemi ve alerjik hastalıklara, vücudun kendi dokularını yabancı
sayıp onlara saldırması, tahrip etmesi ile ilgili çeşitli hastalıklara neden
olabilmektedir. Onikiparmak bağırsağı ülseri, irritable bağırsak sendromu,
geçirgen bağırsak sendromu, kronik kabızlık bu durum sonucu ortaya çıkan
sindirim sistemi hastalıklarından bazılarıdır.
Ev
yapımı turşu ve kemik suyu bağırsak dokusunu onarıyor
Fermente gıdalar ve ev
yapımı turşular geleneksel olarak bilinen ve Türk mutfağında önemli yere sahip
besinlerdir. Mevsiminde olmayan sebzelerin turşu yapılması birçok kültürde
bulunmaktadır. Turşular o sebzeyi, mevsimi dışında yemeği kolaylaştırır, hem hazmı
daha kolay olur hem de içerisinde probiyotik bakteriler bulunmaktadır. Bu
yararlı bakteriler vücudun hem bağışıklık sistemini artırma hem sindirimi
kolaylaştırma hem de bozulan bağırsak florasının onarılması açısından çok
faydalıdır. İlikli kemik suyu, tavuk suyu ve balık suyu bağırsak sağlığının
korunmasında ön sıralarda yer almaktadır.
Omega-3
kalp ve damar sağlığını koruyor
Kalp sağlığı için önemli
olan omega-3 yağ asitleri EPA ve DHA düzeyinin miktarı kan testiyle
ölçülebilmektedir. Damarların iç duvarını döşeyen endotelin sağlıklı olmasını
ve tüm organlardaki hücrelerin duvar bütünlüğünü sağlayan omega-3’lerdir. Bu
koruyucu yağ asitlerinin eksikliği birçok kalp hastalığı, Alzheimer, depresyon,
dikkat eksikliği, görme bozukluğu, hiperaktivite ve bazı kanser türlerine zemin
hazırlayabilmektedir. Omega-3’ün en önemli kaynağı “yağlı” balıklardır. Kişi,
balık tüketiyorsa ve kan değerleri iyiyse dışarıdan takviye alması gerekmez. Ama
bazen bunları çok iyi tükettiğini düşünen insanlarda dahil düşük sonuçlar
alınabilmektedir. Mantıklı olan eksik olanı dışarıdan yerine koymaktır. Omega- 3
alımı konusunda mutlaka doktora danışılmalı ve gerekli planlama yapılmalıdır.
Yemekle
birlikte ve hemen sonra meyve tüketmeyin
Bir erişkinin sağlıklı
beslenmesi için günde 4-5 porsiyon meyve-sebze yemesi gerekmektedir.
Meyvelerden alınan mineraller, vitaminler, antioksidanlar hem sindirimi daha
kolaylaştırır hem de boşaltım sistemine çok faydalı olur. Her ne kadar meyveler
lif, mineral, vitamin, tannin ve flavinoid gibi yararlı maddeleri içerse de
tatlı bir meyvenin çoğu şeker ve sudan oluşmaktadır. Asıl dikkat edilmesi
gereken nokta ise vücuda giren şekerin miktarıdır. Yemekle birlikte veya
yemekten hemen sonra meyve yemek vücudun insülin salgılamasına neden
olmaktadır. İnsülin ne kadar fazla salgılanırsa vücuda o kadar zarar
vermektedir. Bu sebeple meyve tüketimi sabah kahvaltı öncesi veya ana öğünden
en az iki saat sonra olmalıdır. Çok tatlı olmayan, koyu renkli ve tadı buruk
meyveler tercih edilmeli ve akşam yemeğinden sonra meyveden uzak durulmalıdır.