Takıntılar arasında
en sık görülenlerden biri “bulaşma” ve “kirlenme” olarak karşımıza çıkıyor.
“Bir şeye ‘hastalık’ dememiz için hayatımızın bazı yönlerinin işlevini bozmuş
olması gerekmektedir” diyen uzmanlar, otobüste kirlendiğini düşünen bir kişinin
ellerini sürekli yıkamasının işlevselliği bozduğunu belirterek, Obsesif
Kompulsif Bozukluğa dikkat çekti.
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi’nden Uzm.
Psikolog Aziz Görkem Çetin, takıntılar hakkında önemli değerlendirmelerde
bulundu.
“Takıntılar arasında en sık görülenlerden biri ‘bulaşma’ ve
‘kirlenme’ olarak karşımıza çıkmaktadır” diyen Aziz Görkem Çetin, “Bir şeye
‘hastalık’ dememiz için hayatımızın bazı yönlerinin işlevini bozmuş olması
gerekmektedir. Örneğin; otobüste dokunduğu için kirlendiğini düşünen bir birey,
defalarca elini yıkama davranışı gösteriyorsa bu, işlevselliği bozucu bir nokta
olarak değerlendirilebilir” şeklinde konuştu.
Takıntıların altında suçluluk hissi yatıyor
“Takıntıyı biraz daha bilimsel formatta açıklamak gerekirse
‘Obsesif Kompulsif Bozukluk’ adı ile de ifade edebiliriz. Obsesyonları,
düşüncelerimiz; kompulsiyonu da takıntılı düşüncelerimizi rahatlatmak için
yaptığımız davranışlar olarak ayırmak mümkündür” diyen Uzm. Psikolog Çetin,
“Takıntılara bir başka açıdan da bakmak doğrudur. Takıntılar ile
bilinçdışı süreçlerimiz arasında bağlantılar vardır. Bu bağlantılar çocukluk
çağımızdan bugünlere kadar uzanan bir süreç olarak tarif edilebilir. Bu
süreçteki psikolojik her nokta, bağlantıyı oluşturabilir. Yaşantılarımız,
travmalarımız gibi… Takıntıları ya da insanın içinde bulunduğu bir durumu tek
bir nokta ile açıklamak doğru değildir. İnsan biyolojik, psikolojik ve sosyal
açılardan değerlendirilerek bir nedensellik bulunabilir. Çoğu takıntılı
düşüncenin bilinçaltındaki suçluluk hislerinden de kaynaklandığını söylemek
mümkündür. Bu nedenle bilinçaltı süreçlerin çalışılması bireyi tetikleyen
sebeplerin çözümlenmesine yardımcı olacaktır” dedi.
“Takıntılı düşüncelerimizi davranışa dökmediğimiz takdirde
sorumlu değiliz”
Uzm. Psikolog Aziz Görkem Çetin, “Obsesif Kompulsif Bozukluğa
sahip kişiler ile ilk etapta çoğumuz aynı şeyleri düşünürüz. Buradaki tek ayrım
OKB olmayan birey, gerçek bilgiye uğraştıktan sonra bireyin kaygısı ve
şüphesinin geçmesidir. Ama Obsesif Kompulsif Bozukluğa sahip olan bireylerin
bazı endişe verici düşüncelerinin bilgiye ulaştıkları halde geçmediğini ve
rahatlamadıklarını gözlemliyoruz” diyerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Obsesif tarzdaki düşüncelerin farkı; dürtüsel olarak istenmeden
gelen, yineleyici şekilde geri gelen ve kişiyi sıkıntıya sokan düşüncelerdir.
Hatta bu nedenle birey bu durumdan kurtulmak için yani zihninden atmak için
anlamsız diye düşünülen davranışları gösterebilirler. Ben danışanlarım ile
görüşmelerde şu sloganı kullanıyoruz. ‘Takıntılı düşüncelerimizi davranışa
dökmediğimiz takdirde sorumlu değiliz.’
Psikoterapi, OKB tedavisinde büyük rol oynuyor
OKB rahatsızlığının tedavisi farmakolojik ve psikolojik olarak
yapılmakta ve eş zamanlı gidilmesi gerekmektedir. Birey bu tedavi süreci için
psikiyatrist ve psikologdan destek almalıdır. Bu süreçte psikoterapi önemli rol
oynamaktadır. Psikoterapi sürecinde sıklıkla iki ekolün kullanıldığını söylemek
mümkündür. Bilişsel davranışçı terapi ile psikodinamik terapiler bu süreçte katkı
sağlayacaktır. Ama öncelikle teknik ve tedavilerden önce bireyin süreçteki
dalgalanmaları anlaması ve başaramayacağına yönelik düşünceler olabileceğini,
tedavi sürecine kararlı şekilde devam etmesi gerektiğini unutmamalıdır.”