2
Nisan’ın tüm dünyada otizm konusunda farkındalık oluşturmak, otizmden
kaynaklanan sorunlara çözümler üretmek amacıyla, 2008 yılında Birleşmiş
Milletler tarafından “Dünya Otizm Farkındalık Günü” olarak ilan edildiğini
hatırlatan Doç. Dr. Hatice Altun, Nisan ayı boyunca otizm araştırmalarını
teşvik etmek, insanların otizm konusunda farkındalıkları artırmak, yeni
farkındalıklar oluşturmak ve erken teşhise olanak sağlamak amacıyla birçok
aktiviteler yapıldığını belirtti.
“Otizm
için farkındalık adına yapılan en önemli adım, otizm belirtilerini tanıyarak
erken dönemde tanısının konulmasını sağlamaktır.” diyen Doç. Dr. Hatice Altun,“Çünkü erken tanı ve tedavi otizmin gidişatını, sürecini değiştiren en önemli
adımlardan birisidir. Erken tanı alan otizmli çocukların yaşadıkları
problemlere yönelik, hızlı bir şekilde, bireyselleştirilmiş eğitim
programlarının ve müdahalelerin uygulanması, çocuğun ilerleyen yaşantısında
bağımsız bir birey olması açısından çok önem arz etmektedir” dedi.
Son
yıllarda otizm sıklığında ciddi bir artış söz konusu olduğunu ifade eden Doç.
Dr. Altun, “En son 2020 yılı verilerine göre 54 çocuktan 1’inde otizm tanısı
olduğu bildirilmektedir. Erkek çocuklarda kızlara göre daha fazla oranda
görülmektedir. Otizmin nedeni henüz tam olarak bilinmemektedir. Ancak bu konuda
yapılan çok sayıda araştırmaya göre genetik yatkınlığın önemli olduğu, genetik
ve çevresel faktörlerin etkileşiminin otizm gelişmesinde rol oynadığı
bilinmektedir. Otizmin belirtileri erken çocukluk yaşlarında başlamaktadır.
Sıklıkla 0-3 yaş arasında belirtiler gözlenmektedir. Artık 12-18 aylık
çocuklara bile otizm tanısı konulabilmektedir. Bu konuda başta aileler olmak
üzere, aile hekimlerinin ve çocuk doktorlarının otizm belirtilerini tanımaları,
bu konuda dikkat etmeleri ve yönlendirmeleri büyük öneme sahiptir” diye
konuştu.
Otizm
yaşamın birçok alanını etkilediğini anlatan Doç. Dr. Altun, “Otizm çocukların
sosyal iletişiminde ve etkileşiminde yetersizlikler, kısıtlı ilgi alanları ve
tekrarlayıcı davranışlar ile seyreden nörogelişimsel bir bozukluktur. Otizm
yaşamın birçok alanını etkilemektedir. İnsan ilişkilerini, arkadaş
ilişkilerini, konuşma becerilerini, kendine bakım becerilerini etkilemektedir.
Otizm belirtileri yelpaze gibidir. Hafiften, orta ve ağır şiddete doğru her
çocukta farklılık gösterebilmektedir. Farklı üstün zihinsel yetenekleri
olandan, bağımlı bir yaşama kadar olan bir yelpaze söz konusudur. Bu nedenle bu
çocuklar otizm spektrum bozukluğu olarak değerlendirilmektedirler. Bu açıdan
otizm belirtilerinin bilinmesi önemlidir. Eğer bir çocuk; göz teması
kurmuyorsa, seslenildiğinde ismine bakmıyorsa, güldürüldüğünüzde yüzünüze
bakarak gülmüyorsa, kendi halindeyse ve yaşıtlarına ilgi göstermiyorsa, işaret
parmağını kullanarak ilgilendiği bir şeyi göstermiyorsa ya da sevdiği bir
eşyayı veya oyuncağı getirip göstermiyorsa, 2 yaşına gelmesine rağmen ‘anne
gel’, ‘mama ver’ gibi iki kelimelik cümle kuramıyorsa, 3 yaşına gelmesine
rağmen doktorculuk, polisçilik gibi senaryolu oyunları oynayamıyorsa, dönme,
parmak ucunda yürüme, sallanma hareketi sergiliyorsa, oyuncakları dizme veya
oyuncakların sadece bir kısmı ile ilgileniyorsa, ısıya, kokuya, sese, dokunmaya
aşırı hassasiyet gösteriyorsa otizm açısından değerlendirme yapılması için mutlaka
bir çocuk psikiyatrisine başvurulması gerekmektedir” dedi.
Otizm
tedavisinde, çocuğun sosyal, duygusal ve davranışsal becerilerini ve
kabiliyetlerini artırmaya yönelik özel eğitim uygulamalarınyapılması gerektiğini de ifade eden Doç. Dr. Altun, “Davranışsal tedaviler,
konuşma terapisi ve ergoterapi uygulamaları tedavide yer almaktadır. Henüz
standart belirlenmiş bir ilaç tedavisi bulunmamaktadır. Ancak otizme sıklıkla
eşlik eden dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, sinirlilik, öfke
patlaması, kendine zarar verici davranışlar, takıntılara yönelik ilaç tedavisi
uygulanmaktadır. Otizm tanısı almış ailelere öneriler; otizm tanısı alan
ailelerin önünde uzun bir sürecin olduğu unutulmamalıdır. Zaman zaman zorlu
olan bu süreçte ailelerin sabrı ve motivasyonu çok önemli. Ailelerin bu konuda
doktoru ile endişelerini, kaygılarını, yaşadıkları güçlükleri paylaşmaları ve
gerekli ruhsal desteği almaları lazımdır. Eğer çocuk otizm tanısı aldı ise bunu
kabullenmek ve çok çabuk tedavi için organize olmak önemlidir. Tüm aile
bireyleri, dede, anneanne, babaanne, hala, teyze önemli bir destek ağı
oluşturabilirler. Böylelikle anne babanın üzerindeki yük azaltılabilir. Eğitim
dışında çocuklar çoğunlukla ev ortamında vakit geçiriyorlar. Ev ortamı en
önemli yaşam becerilerini öğrenme ortamlarından birisidir. Anne babanın ev içi
müdahaleleri çok önem arz etmektedir. Bu konuda neler yapacakları ile ilgili
eğitimcilerinden, doktorlarından ve bu konuda yazılan kitaplardan destek
almaları gerekmektedir. Ayrıca ailelerin otizmli çocuklarını toplumdan izole
etmemeleri gerekmektedir. Toplum olarak ta hepimizin bu çocuklara ve ailelerine
destek olmamız son derece önemlidir. Çocuklarımızın sınıfında otizmli bir çocuk
varsa, çocuklarımızın onu kabullenmelerini ve dışlamamalarını sağlamak
gereklidir. Otizmli çocuğunda en temel hakkı olan eğitim hakkının olduğu
bilinerek okullarda destek olunmalıdır. Sokakta, parkta otizmli çocuk ve
ailelerine garip bakmayarak, onlara sorular sormayarak, çocuklarımızın erdemli
bir davranış sergilemelerine örnek olunmalıdır. Kısacası bu çocukların
farklılıkları ile birlikte kabul edilmesi hepimizin görevidir” dedi.
Doç.
Dr. Altun, “Son olarak, otizmin yaşam boyu belirtileri devam edebilmektedir.
Ancak erken tanı ve tedavi ile artık otizm spektrumu dışına çıkan çocukları
görebiliyoruz. Bu durum hem hekim olarak bizlere, hem de ailelere umut
vermektedir. Bu nedenle farkındalık adına yapılan aktiviteler çok önem arz
etmektedir” diye konuştu.