Kontrolsüz öfke, beraberinde
şiddeti getiriyor. Öfkeye, yaşanılan olayın aksine o olaya yüklenilen
anlamların sebep olduğunu belirten uzmanlar, “Duygular bir durum ile
karşılaştığımızda o duruma yüklediğimiz anlam tarafından şekillendirilir.
Aslında bizi öfkelendiren yaşadığımız olay değildir, o olay hakkındaki
düşüncelerimiz, olaya ve o duyguyu deneyimlemeye yüklediğimiz anlamlardır”diyerek, olaylar karşısında farkındalık, istek ve egzersiz ile öfke kontrolünün
öğrenilebileceğini vurguladı.
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi’nden Uzm.
Psikolog Simge Alevsaçanlar, “Şiddet davranışı öfke, üzüntü, çaresizlik,
umutsuzluk, kaygı, korku, hayal kırıklığı gibi yoğun duyguların kontrol
edilememesi, sağlıklı şekilde yönetilememesinden kaynaklanan bir sonuç, bir
tepkidir” diyerek, öfke kontrolü hakkında önemli değerlendirmelerde bulundu.
Öfkeye olay değil, olaya yüklenen anlam sebep oluyor
“Şiddet davranışını tek boyutlu olarak ele almak doğru olmaz.
Şiddet davranışını etkileyen birden çok bileşen vardır. Fakat bunların içinde
belki de en önemlisi kişinin yoğun duygular ile kurduğu ilişki biçimidir.
Duygular bir durum ile karşılaştığımızda o duruma yüklediğimiz anlam tarafından
şekillendirilir” diyen Simge Alevsaçanlar, “Aslında bizi öfkelendiren
yaşadığımız olay değildir, o olay hakkındaki düşüncelerimiz, olaya ve o duyguyu
deneyimlemeye yüklediğimiz anlamlardır. Kişi deneyimlediği duyguları düşman,
kötü ya da zayıflık vb. olarak algıladığında, onlar tarafından saldırıya
uğradığını hissettiğinde bu duyguları savuşturmak ve kendi duygusal dengesini
yeniden sağlamak için, karşı saldırıya geçebilir. Böylesi bir tabloda kişinin saldırısı
istenmeyen duruma sebep olduğunu düşündüğü kişi ya da faktörlere karşı
olabilir” dedi.
Suçların cezasız kalacağı düşüncesi, şiddeti tetikliyor
“Günümüzde özellikle artmış olan şiddet olaylarının birçok başka
sebebi bulunmaktadır” diyen Simge Alevsaçanlar, “Ülkemizde son yıllarda,
toplumun hatırı sayılır bir kesiminde hukuki süreçlerin yeterince adil
işlemediğinde ilişkin düşüncelerin varlığı dikkat çekmektedir. Adalet
sisteminin yeterince iyi işlemediği ile ilgili deneyimler ve inançlar suçların
cezasız kalacağına dair düşünceleri pekiştirir. Bu da şiddet gibi uygun olmayan
davranışların gerçekleşme olasılığını artırır, insanların davranışlarını kontrol
etme gereksinimlerini azaltır. Şiddet davranışı sonucunda önemli bir bedel
ödeyeceğine dair inanç ne kadar zayıf ise o davranışın gerçekleştirilme
olasılığı o kadar artar. Zihin hızlıca kar-zarar hesabını yapar ve zarar yoksa
ya da göze alınabilecek boyutta ise davranışı durdurma, engelleme aynı ölçüde
azalır. Bu durumda şiddet davranışının ortaya çıkma eğilimini artırır” şeklinde
konuştu.
Haber dilinin kullanımı, şiddeti normalleştiriyor!
Medyada sıklıkla şiddet haberlerinin şiddeti gerekçelendirecek
şekilde veriliyor olmasının bir diğer önemli nokta olduğunu belirten
Alevsaçanlar, sözlerini şöyle sürdürdü:
“‘Yasak aşk yaşayan kızını vahşice öldürdü’, ‘Tedavi iyi sonuç
vermeyince doktoru bıçakladı’, ‘Aşkına karşılık bulamayınca sokak ortasında dövdü’’
şeklinde şiddetin bir sebep gösterilerek haber olarak yayınlanması, şiddet
davranışının rasyonalize ve normalize edilmesine yol açabilir ve bu da
saldırgan davranışların görülme sıklığını artırabilir.
Dizi ve film karakterleri, davranışlar üzerinde büyük rol
oynuyor!
Medyadaki haberlerin yanı sıra diziler ve filmlerdeki
karakterlerde de şiddet davranışının sıklıkla görülmesi; özellikle erkek
figürlerin saldırgan, şiddet eğilimli, öfkeli karakterler ile özdeşleştirilmesi
ve toplumun özellikle genç kesimlerinin bu karakterleri rol-model olarak
benimsemesine ve dolayısıyla bu karakterlerin davranışlarını da örnek alarak
uygulamasına sebep olabilmektedir. Bu nedenle dizi ve filmlerde karakterler
yolu ile verilen mesajlar şiddet davranışının yaygınlığının artmasında önemli
bir etken olabilir. Şiddet içerikli oyunlar da özellikle yine genç kesimde
şiddet davranışının görülme sıklığını artırmaktadır.”
Öfke kontrolünü sağlamak mümkün!
“Öfke bir duygudur tıpkı üzüntü, sevinç, hüzün gibi. Her duygu
insan yaşamında önemli ve gereklidir, öfke duygusu da bunlara dâhildir. Önemli
olan bu duyguyu uygun şekilde deneyimlemek ve ifade edebilmektir” diyen Uzm.
Psikolog Simge Alevsaçanlar,
“Bu tıpkı hayat içinde öğrendiğimiz diğer beceriler gibi
öğrenilebilen bir beceridir. Kimimiz bu konuda hiç sorun yaşamaz iken kimimiz
bu konuda kendimizi geliştirmeye ihtiyaç duyarız. Öfke kontrolünde ilk olarak
kişinin öfke duygusu ile kurduğu ilişki biçimini değiştirmek, onu düşman ya da
uzaklaşılması gereken bir zehir gibi görmek yerine duyguyu fark etmek ve
yargısızca, iyi kötü şeklinde ayırmadan kabullenmek gereklidir. Bu kişiyi daha
sakin ve kontrollü kılar. Bir sonraki adım ise öfke duygusuna sebep olan
düşüncelerimizi tespit etmek ve yeniden değerlendirmektir. Çoğunlukla
zihnimizden hızla ve otomatik olarak geçen düşüncelerin farkında olmadan onları
doğru kabul edip tepki veririz. Öfke kontrolünde duygumuza sebep olan ve
şiddetini artıran çoğunlukla çarpıtılmış düşüncelerimizi fark etmek ve yeniden
değerlendirmek gereklidir. Son olarak da öfke duygusunu bardaktan boşalırcasına
değil de saha kontrollü ve sakin olarak nasıl ifade edebileceğimizi öğrenmek
gereklidir. Tüm bu süreç farkındalık, istek ve yeterince egzersiz yaparak
öğrenilebilir” şeklinde konuştu.
Çocuklar şiddeti öğreniyor!
Uzm. Psikolog Simge Alevsaçanlar, “Çocukluk döneminde bir
davranışı öğrenmede ebeveynlerimizin ya da bakım verenlerimizin davranış
şekilleri ve tepkileri oldukça kritiktir” diyerek, sözlerini şöyle tamamladı:
“Öğrenmede gözlem ve model alma etkili bir yoldur ve çocuk da bu
yollarla birçok davranışı öğrenir. Bu nedenle evde aile üyeleri arasında bir
çatışma yaşandığında gösterilen davranış paterni, çocuğun ileride benzer bir
davranış paternini göstermesinde büyük öneme sahiptir. Eğer evde aile içi
şiddet var ise, çocuk buna şahit oluyorsa ya da maruz aklıyor ise muhtemelen
erişkin yaşantısında o da sorunlar karşısında saldırgan davranışlar gösterme
eğiliminde olacaktır. Fakat bu bir mutlak gerçeklik değildir. Ailesinde şiddet
olan her kişi yetişkinliğinde benzer davranışlar gösterecek diye bir genelleme
yapmak doğru değildir. Onun yerine bu yönde riski artırdığını söylemek daha
doğru olur.”