Bağışıklık sistemi, vücudu hastalıklara karşı
koruyan; bakteriler, virüsler ve tümör hücreleri gibi hastalık yapıcı hücreleri
tanıyarak onlara karşı savaşan bir sistemdir. Vücudumuzun diğer sistemleri gibi
bağışıklık sistemimiz de bir denge ve uyum içinde fonksiyon gösterir ve
ihtiyaçları düzenli olarak karşılanmazsa işlevlerini düzgün şekilde yerine
getiremeyebilir. Herbalife Nutrition Beslenme Danışma Kurulu Üyesi Doç. İsmet
Tamer, bağışıklık sistemimizi güçlendirmenin yollarını anlatıyor…
Mevsimsel ve çevresel değişiklikler, dengesiz ve yetersiz beslenme, uzun
süreli ve yoğun stres altında kalma, genel hijyen kurallarına uymama ve
uykusuzluk gibi faktörler, bağışıklık sistemimizin zayıflamasına, hatta
çökmesine neden olabilir.
Yaşın ilerlemesi, aşırı şekerli bir diyet, obezite, fazlaca alkol ve sigara
tüketiminin yanı sıra bazı beslenme yetersizlikleri, bağışıklık sisteminin
dengesiyle oynayan en önemli sebeplerdir. Ayrıca yaşanılan çevredeki hava
kirliliği, çeşitli zararlı kimyasallara uzun süre maruz kalma gibi durumlar da
bağışıklık sistemimizi olumsuz etkiler.
Proteini ihmal etmeyin
Bu faktörlere tek başımıza müdahale edemesek de bu faktörlerin vücudumuzda
ortaya çıkardığı, serbest radikal diye adlandırdığımız zararlı moleküllerden
kendimizi koruyabiliriz. Bunun için sık sık su ve sabunla el yıkamak, çiğ
yenmesi gereken besinleri yıkamadan tüketmemek, et ürünlerinin yeterli şekilde
pişirilmesini sağlamak, her renk sebze ve meyvelerden mevsiminde bolca, taze
taze tüketmek ve düzenli olarak su içmek hem basit hem uygulanabilir yöntemler
olabilir. Günlük yeterli protein alımı, en iyi düzeyde bağışıklık işlevi için
çok önemlidir. Kemik ve et suyu tüketmek de protein alımı kadar yararlıdır.
Bağışıklık üzerinde önemli görevleri olan bağırsakların düzgün çalışması
birincil derecede önemlidir. Kanda ve dokularda savaşçı hücre sayısının ve
fonksiyonlarının artmasını sağlayarak bağışıklık sisteminin düzgün çalışması
için gerekli olan demir, folik asit ve B12 vitamini, et ve et ürünlerinde bolca
bulunur. Etlerin yüksek ateşte pişirilmesi protein ve diğer besin içeriklerine
zarar verirken, kısık ateşte yavaş yavaş pişen etlerin lezzeti kadar besin
değerleri de korunmuş olur.
Vitaminin fazlası da zarar
Enfeksiyonlara karşı direnci artıran çinko et, süt ve yumurtada; bir diğer
güçlü antioksidan olan betakaroten kırmızı, turuncu ve sarı renkli sebze ve
meyvelerde bulunur ve vücudun serbest radikallerden arınmasına katkısı vardır.
Selenyum ise az miktarda bile tüm bağışıklık sistemini destekleyici etkiye
sahiptir. Vitamin ve mineraller de proteinler gibi günlük olarak yeterince
alınmadıkları hallerde eksiklikleri nedeniyle vücudun dış etkenlere karşı
savunmasını zayıflatırlarken, ihtiyaçtan fazla alınmaları yine sorunlara yol
açabilir.
Örneğin A vitamini kanda beyaz hücrelerin ve koruyucu antikorların
üretimine katkıda bulunurken, aşırı A vitamini halsizlik ve şiddetli baş
ağrılarına yol açabilir. Günlük bir avuçtan fazla olmayacak şekilde ceviz,
badem, fındık ya da fıstık tüketerek yeterince E vitamini almış, vücudunuzda
serbest radikallere karşı güçlü bir koruma sağlamış olursunuz.
Maydanoz, yeşil soğan, roka ve lahana gibi yeşil yapraklı sebzeler
özellikle pişirilmeden tüketilirlerse vücudumuzun pH dengesini (asit-alkali
dengesini) korumaya önemli katkıda bulunurlar. Soğan ve sarımsak, tek başlarına
ya da et veya sebze yemeklerine katılarak tüketildiklerinde sadece
enfeksiyonlara karşı koruma sağlamakla kalmaz, neredeyse doğal bir antibiyotik
ve kalp-damar sağlığı koruyucusu gibi etki ederler.
Turşu ve yoğurt çok değerli
Hastalıklar sırasında ya da korunma amacıyla probiyotik gıdaların
tüketilmesinin önemini hep duyarız. En doğal ve en yararlı probiyotik
kaynakları ev yapımı yoğurt ve turşulardır. Pırasa, enginar, patlıcan, soğan ve
sarımsak, probiyotik bakterilerin beslenmesini sağlayan doğal prebiyotik
besinlerdir. Bu pre-probiyotiklerin yanı sıra, işlenmemiş ve tam tahıllı
ürünler tüketmek, özellikle de etkileri güncel olarak gösterilmiş olan
betaglukan kaynaklı lif tüketmek, bağırsakların düzgün çalışmasına katkıda
bulunarak hem şeker, kolesterol ve diğer zararlı maddelerin vücuttan atılımında
ek fayda sağlar hem de kanserojen maddelerin uzaklaştırılmasında rol oynar.
İçerdiği likopen nedeniyle domates, omega-3 nedeniyle taze balık, lignan
nedeniyle keten tohumu ve flavonoidler nedeniyle de özellikle kabuğuyla yenen
meyve ve sebzeler ile çay, zararlı hücre ve tümör gelişimini önledikleri, meme
ve barsak kanserine karşı koruyucu oldukları ileri sürülen besinlerdir ve
günlük diyetimizde mutlaka yer almaları önerilmektedir.
Antiviral çaylar, vitamin takviyeleri…
Özellikle kış aylarında enfeksiyonlara karşı direncimizi artıran ıhlamur,
zencefil ve kuşburnu gibi sıcak içecekleri tüketebilir, ekinezya ve zerdeçal
gibi antiviral etkili besinlerden yararlanabiliriz. Özellikle daha az miktarda
ve tek tip beslenmeye meyilli yaşlılar, çok yoğun ve aktif çalışanlar,
öğrenciler ve sporcular, bu aylarda mikrobesin yetersizliğinden olumsuz
etkilenmemek için kendilerine uygun multivitaminlerden ve besin desteklerinden
fayda görebilirler.
Sonuç olarak sağlıklı yaşamak, hastalıklardan ve enfeksiyonlardan korunmak
istiyorsak aşağıdaki başlıklar konusunda özenli olmakta fayda var;
- Kirli hava ve sulardan uzak kalmalı,
- Stresle baş etmenin yollarını öğrenmeli,
- Sigara içmemeli, alkol alımını asla abartmamalı,
- Temizliğe dikkat etmeli, elleri sık sık yıkamalı,
- Bol bol güneşe çıkmalı, özellikle açık havada her gün en az yarım saat yürüyüş yapmalı,
- İster hayvansal ister bitkisel bakliyat vb olsun, diyetimizde her gün yeterli proteine yer vermeli,
- Her öğünde mutlaka taze sebze ve meyve tüketmeli, sebze ve meyveleri mümkünse kabuğuyla, yoksa kabuklarını ince soyarak ve pişirmemiz gerekiyorsa az suda taze taze pişirip yemeli
- Omega-3 gibi sağlıklı yağların bağışıklık güçlendirici etkisi için haftada 2-3 kez taze balık tüketmeli, soğuk sıkım zeytinyağı, kabuklu yemiş ve keten tohumunu diyete eklemeli,
- İyi ve kaliteli bir uykuyu alışkanlık edinmeliyiz.