Üsküdar
Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kibir ve
gururun psikolojisi hakkında değerlendirmelerde bulundu.
Toplumda kibir olarak bilinen gururun, aslında hastalık değil,
hastalık belirtisi ve kişilik sorunu olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan,“Kibir, kişinin büyüklük duygusunu yoğunlukla yaşamasıdır. narsistik kişilik
dediğimiz kişilik yapısı vardır. Bu kişilerin hayatlarının en büyük teması,
büyüklük duygularının yüksek olmasıdır. Kendilerini özel, üstün ve seçilmiş
görürler. Diğer insanları da küçük görürler. Bu kişilerin hak duyguları
kendilerine yöneliktir. Bu kişiler sıra beklemekten hiç hoşlanmazlar. Trafikte
sen benim kim olduğumu biliyor musun diyen kişiler tam narsistik kişilerdir.
Kendilerini inanılmaz üstün ve ayrıcalıklı görürler ve bu ayrıcalığı her yerde
kendilerine tanınmasını beklerler” diye konuştu.
Kendini
gerçekçi şekilde analiz eden kişide kibir olmaz
Bu kişilerin psikolojik analizleri yapıldığında kişilerde
özgüven değil, öz beğeni olduğunun görüldüğünü belirten Prof. Dr. Nevzat
Tarhan, “Özgüven bir kişinin kendiyle barışık olmasıdır. Özgüven kişinin
sağlığı açısından tavsiye edilmektedir ama öz beğeni kişinin kendisinde olmayan
şeyleri varmış gibi görmesidir. Kişi kendinde olan şeyleri görürse zaten
büyüklük duygusu yaşamaz. Kendini gerçekçi bir şekilde analiz eden bir insanda
kibir olmaz. Her insan biriciktir, hiçbir insanı küçük görmemek gerekir. narsistik kişiler kendilerini üstün, diğerlerini küçük görür. Bu durumu kişilik
haline getirmişlerdir” dedi.
Modernizm
kibirli olmayı empoze ediyor
“Öz beğeni kişinin kendisini beğenmesidir” diyen Prof. Dr.
Nevzat Tarhan, şunları söyledi:
“Narsistik kişinin kendine hayranlık hastalığıdır. Kişiliğindeki
en büyük ana tema da büyüklük duygusudur. Büyüklük duygusu olan kişiler
sarımsak yemiş kişiler gibidir. Tevazulu gibi gözükürler ama tevazuunun
arkasında kendini büyük görme vardır. Hatta kibirli birisi tevazuunun prim
yaptığı bir ortama girmiş, aşırı tevazulu davranmış. ‘Sen niye böyle
davranıyorsun önceden böyle değildin?’ diye sorulunca da ‘Ben tevazuda da en
büyük olmalıyım’ demiş. İnsanoğlunda en önde olma, en iyi olma gibi bir duygu
vardır. Bu, insanın ilkel ve vahşi bir duygusudur. İnsanın bu duygusunu
eğitmesi lazım. Bu duygu herkeste az ya da çok var. Modernizm, kapital sistemde
özgüven adı altında gururlu ve kibirli olmayı empoze ediyor. Kendini övmeyi
beceri olarak sunuyor.”
Kibirli
kişiler kendini kutsallaştırmıştır
Kibir duygusunun kendini büyük, diğerlerini küçük görmek
olduğunu söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kibrin bir ucunda da şu vardır;
başkalarını küçük görmezsin ama kendini büyük görürsün. Bu tarz kişiler
mütevazı gibi gözükür. Fakat yakın ilişkilerde anlaşılır ki kişi kendini
kutsallaştırmıştır. Bu tarz büyüklük kendine tapmaktır. Sahip olduğu birçok
nimeti kendinden bilmektir. Bu durum yaratılış kanunlarına da varoluş
felsefesine de aykırıdır” dedi.
Kibirli
kişiler yalnız kalırlar
Kişinin dikkat etmesi gereken unsurun haddini bilmek olduğunu
kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Büyüklük hastalığı olan kişiler sınırlarını
ve nerede duracaklarını bilmezler. Ben en iyi liderim diyen kişilerdir.
Büyüklenerek konuşan kişilerdir. İnsanlar anlamasa da bu davranışlar ahlaka zıt
düşer. İnsanlar sevmez ve soğurlar o kişilerden. Bu tipler farkında olmadan
sevilmezler. Kibir sarımsak kokusu gibidir, saklayamazsınız ses tonunuzdan bile
anlaşılır. Kibir itici ve soğuk bir duygudur ve onun için kibirli kişiler
yalnız kalır. Başarılı oldukları zaman etrafları dolu ve kalabalıktır. Emekli
olduklarında veya başarılarını, güçlerini kaybettikleri zaman bu kişiler
yapayalnız kalırlar. Bu sefer de insanları menfaatçi olmakla suçlarlar. Hâlbuki
insanlar onları değil, onlardaki çıkar için yanlarında dururlar zaten. Büyüklük
hastalığı olarak da adlandırabiliriz. Atalarımız hep söylemiş “Gururlanma
padişahım senden büyük Allah var” diye. Bu, insanın psikolojik olgunlaşmasının
en önemli engel unsurudur” dedi.
Narsistik
kişi sevgi yatırımını doğru yapamıyor
İçindeki büyüklük duygusunu terbiye etmeyen bir insanın
psikolojik olgunluğa erişemediğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Büyüklük
duygusu yemek, içmek, üremek gibi insana kodlanmıştır. Narsisizm duygusu en çok
olan varlık çocuktur. Çocuklar dünyayı kendi etraflarında dönüyor sanırlar.
Büyüdükçe sevgi yatırımlarını diğer nesillere anne babalarına, hayata, yaşam
felsefesine, varoluşa, yaratıcıya vs. yaparlar. Böyle durumlarda sevgi
kaynağını doğru yönetmiş olur. Narsistik kişi bütün yatırımını kendine yapıyor.
Freud şizofreniye de ‘Sekonder narsisizm’ demiş. Şizofren kişi kendi dünyasında
yağmurlar yağdırır. Hastalık olan budur” diye konuştu.
Kibirli
kişiler, sıradanlıktan korkarlar
Akıl sağlığı yerinde olduğu halde kendini özel, önemli, üstün
gören bir kimsenin kibir özelliğini taşıyan bir kimse olduğunu kaydeden Prof.
Dr. Nevzat Tarhan, şunları söyledi:
“Kibirli kişilerin arkasında müthiş bir korku vardır aslında.
Sıradan olma korkusu vardır. Onun için ‘Sıradan olmaktansa hiç yaşamayayım’
der. Narsistik yaralanma dediğimiz yaralanma yaşar. Başarısız olduğu zaman ‘Ben
başarısızım neden yaşayayım ki?’ diyerek intihar eder, narsistik yaralanma
yaşayanlar. Onun için başarısızlığı tolere edemezler. Dünyada intiharın artış
sebeplerinden birisi de narsisizmin bir illet şeklinde küresel olarak
yayılmasıdır. Kendini yeryüzü Tanrısı gibi gören bir insanın her şeyi kontrol
etmeye gücü yetmiyor.
Herkesi
kontrol etmek isterler
Narsistik insanın en büyük özelliği ‘Ben her şeyi kontrol
etmeliyim, hep benim dediğim olsun’ der. Aşırı kontrol duygusu vardır.
Çocuğunun, eşinin gördüğü rüyayı bile kontrol etmek ister, bu davranışın
arkasında narsisizm vardır. Mütevazı rolü oynasa bile iç dünyası öyle değildir.
Sıradan olma korkusu nedeniyle devamlı çalışırlar. Kapital sistem bu kişileri
çok iyi kullanır. ‘Başarısız olmaktansa ölmem daha iyi’ diyerek ölümüne devam
ederler. “Ya ölüm ya başarı” yaşam felsefeleri budur. Çok çalışır, çok
üretirler hep parmakla gösterilen, özel, üstün olmak isterler. Bunun için
barışçıl olmayan rekabet yaparlar. Çelme takarlar, başkasının ekmeğiyle
oynarlar. Sırf kendi güçlerini, iktidarlarını devam ettirmek için.
Tehlikelidir. Dünyada da bunun üzerinden savaşlar çıkmıştır, aile içi kavgalar
bu yüzden çıkıyor. Kendi dünyamızda, evimizde, toplumda iç barış istiyorsak
önce narsisizmi terbiye etmemiz lazım.”
Böyle kişilerin duygularını yönetebileceğini belirten Prof. Dr.
Nevzat Tarhan, “Evlilikte hepimizin içinde narsistik eğilimler var. Bunun
farkına vardığımız zaman korkmayalım bu bize yaşam enerjisi olabilir. Yani çok
çalışkan yapar ama amacınızı egonuzu tatmin değil de toplumsal faydaya
çevirmemiz lazım. Bireysel faydayı değil, toplumsal faydayı gözetmemiz lazım.
Narsistik kişi içindeki başarılı olma eğilimini topluma faydalı olmaya
çevirirse bu kişi narsisizmin yönünü değiştirmiş olur. Çünkü bu duyguyu
öldüremeyiz. Bu aynı zamanda insanların alkışıyla beslenme duygusudur, şöhret
duygusudur, zenginleşme duygusudur. Her insan zengin olamaz, ünlü olamaz,
başarılı olamaz ama her insan iyi bir insan olabilir. Ego idealimizin ne olduğu
önemli böyle durumlarda” dedi.
Bu
insanlarla nasıl baş edilebilir?
Böyle kişilerle yaşamak zorunda olan kişilerin de olduğunu
belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bir kişinin narsisizmini kontrol etmek
istiyorsak önce kendimizden başlayacağız. İlişkilerde ne ezeceğiz ne de
ezdireceğiz. Birinci ilke budur. Narsistik kişi kendi sınırlarını zorlar. Onun
için narsistik kişiler kanser hücresine benzer. Kanser hücresinin özelliği
nedir? Yanındaki dokuları harap ederek büyür. Doyumsuzdur, sorumsuzdur ve
sınırsızdır. Karaciğerde başlar, büyür karaciğerle birlikte kendisiyle birlikte
ölür. Ölümüne büyür. Narsisizm de böyledir, açgözlüdür. Hepimizin genç yaşta bile
üç beş tane kanser hücresi vücudumuzun sağında solunda bulunur. Bağışıklık
sistemi zayıfladığı zaman o hücreler çoğalır. Narsisizm de ruh kanseridir. Ruh
yapımızı kanser gibi kaplar. Sosyal kanserdir aynı zamanda” diye konuştu.
Narsistik
kişi, eşini uzvu gibi görür
Narsistik kişilerin aile ilişkilerini de olumsuz etkilediğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Özellikle aile içinde erkeklerde daha çok oluyor. Para onda güç onda ve kontrol etmek istiyor eşini. Köle gibi görüyor. Narsistik kişi eşini uzvu gibi görür. Kalk der kalkar, dur der durur. Onu ayrı bir birey olarak görmez. Ona kendisinin ayrı bir birey olduğunu kişinin anlatması gerekiyor. Narsistik kişiye kesinlikle mütevazı davranılmaz. Narsistik kişinin karşısında mütevazı davranırsanız size nasihat vermeye başlar. ‘Sen başarılısın, iyi şeyler yaptın ama bu konuda şu gerekçelerle senin gibi düşünmüyorum’ diyerek o kişilerin kişiliğini değil yanlışlarını eleştirmek gerekir. Kişiliğini eleştirirseniz size saldırırlar. Mesela eşi, ‘Aslında iyi bir insansın, bizlere sahip çıkıyorsun bizler için çalışıyorsun ama şu davranışın iyi değil’ şeklinde duygularını dile getirirse bir müddet sonra iki taraf da birbirinin narsisizmini kontrol etmeye başlar. Böylece kontrol etmek isteyen kimse sınırları olduğunu anlar. Kişi kendi sınırına narsistik kişiyi sokmayacak. O nedenle birlikte yaşama bilinci geliştirmek için narsistik kişilere gerekçeleriyle birlikte hayır demek lazım. Biz böyle durumlarda zorluk çeken kişilerle hayır deme becerisi kazandırmaya çalışıyoruz” dedi.
Narsistik kişilerin değer verdiği şeyleri kaybetmekten
korktuklarını ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu kişilere ‘Bu şekilde
devam edersen bunları kaybedersin’ denildiği zaman özeleştiri yaparlar. O
nedenle bu kişilerin değer verdiği şeyleri bulmamız lazım. Değer verdiği şeyi
kaybedeceğini anladığı zaman kendini değiştirmeye başlar. Narsisizmi devam etse
bile davranışlarını düzeltebilir. Narsisizm de onun için sınır koyma becerisi
çalışıyoruz. Kendi narsisizmimizi de yenmek için sessiz iyilikler yapılması
tavsiye ediliyor. Göstere göstere yapılan iyilik narsisizmi besler. Narsisizmi
eğitme yöntemidir bu. Ödev olarak bu kişilere sessiz iyilik yapmayı veriyoruz”
dedi.
Hataları
yazılı olarak iletilebilir
Narsistik kişinin toplum içerisinde eleştirdiğiniz zaman yara
aldıklarını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Ama bu kişiyi tek başına çağırıp
hatası söylendiğinde o kimse onuru kırılmadan hatasıyla yüzleşebilir. Buna
rağmen kişi aynı hataya devam ediyorsa önce sözle uyarılır daha sonra gerekiyorsa
yazılı olarak uyarılır. Aile içinde yazılı olarak uyarın diyoruz bazen. Bazı
kişilere sözel uyarı değil yazılı uyarı daha etkili olmaktadır. Bunlara rağmen
düzelmiyorsa somut adımlar atmak gerekebilir” diye konuştu.