Sevgili Okuyucular! Sözlükte “yok etmek, silip süpürmek; fazlalık, artık” gibi mânalara gelen ‘afv’ kelimesi, bir ahlak terimi olarak genellikle, “kötülük ve haksızlık edeni, suç veya günah işleyeni bağışlama, cezalandırmaktan vazgeçme” anlamlarında kullanılmaktadır (Lisânü’l-Arab, “afv” md.)
Kur’ân-ı Kerim’de türevleriyle birlikte otuz beş âyette yer alan ‘afv’ kelimesi, Cenâb-ı Allah'ın sıfatlarından da bir sıfattır. “Başınıza her ne musibet gelirse kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder.” (Şura/30) ayeti kerimesi, Cenâb-ı Hakk'ın kullarını bağışlayacağı müjdesini vermektedir.
Sevgili Peygamberimiz(s.a.v.) de bu konuda: “Allahım! Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet.”( Tirmizî,85) diye dua ederken Yüce Allah(c.c.)’ın affedici olduğunu beyan buyurmaktadır.
Diğer taraftan, “Beni Rabbim terbiye etti ve terbiyemi ne güzel yaptı.” (Suyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 12) ve “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” (Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 8) buyuran Sevgili Peygamberimizin en güzel “Üsve i Hasaneleri’nden birisi de affedici olmasıdır.
Makalemizin ana temasını teşkil eden “Hz.Peygamber’in affediciliği” konusunda şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, O’nun (s.a.v.) Peygamberliği evrensel olduğu gibi, affedici ve bağışlayıcı olma özelliği de evrensel boyuttadır. Çünkü O, kendi yakınlarına ve Sahabelerine karşı devamlı hoşgörülü ve affedici olduğu gibi; Müslüman olmayanlara, hatta kendi şahsına ve İslam’a düşmanlık edenlere karşı da affedici ve bağışlayıcı olmuştur.“Allah’ım! Kavmimi bağışla, çünkü onlar (beni) bilmiyorlar.”( Müslim 3352) duasında adeta onların bağışlanması için Yüce Rabbine yalvarması buna en büyük örnektir. Yine O’nun, hayatının hiç bir yerinde yaratılışı icabı, kendisine kötülük edene kötülükle karşılık vermediğine ve intikam alma gibi bir duyguya da kapılmadığına tarih tanıklık etmektedir. Bu engin ve sınırsız umumi affedici yaklaşımı, düşmanların kalbilerini bile telif etmiş ve onların ebedî kurtuluşlarına vesile olmuştur.
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed(s.a.v.)’in hayatı baştan sona affedici ve bağışlayıcı örneklerle doldur. Bu mümtaz örneklerden birkaç tanesini burada zikretmeye çalışacağız:
Hz. Peygamber (s.a.s.)’in, Bedir, Uhud ve Hendek gazvelerinde kendisine karşı savaşıp İslâm'ı yok etmek isteyenleri sonradan İslâm'a girince affetmiş olması; Mekke’nin fethinde, daha önce kendisine her türlü işkence ve eziyeti reva gören, öldürmeye teşebbüs eden ve savaş açan Mekkelileri, mağlup edip teslim aldığında onları cezalandırıp kısas yapma yoluna gitmeyip onlara, af ve hoşgörü yolunu seçmesi ve: “Bugün siz hesaba çekilecek değilsiniz. Gidiniz, hepiniz serbestsiniz. (Hatem’ul-Enbiya Hz. Muhammed ve hayatı DİB. Yay. Ank: 1972 s.317) buyurmaları; yine Haber’in fethinden sonra Allah Resûlü’nün yemeğine zehir koyan bir kadını affetmesi (Buharî, Tıbb, 55; Müslim, Selam, 43) Devlet otoritesine ve şahsına karşı yapılan her türlü hataları affettiğine birer çarpıcı örnektir.
Diğer yandan Allah Resülü(s.a.v.): “Sana zulmedeni affet. Sana küsene git, sana kötülük yapana iyilik yap! Aleyhine de olsa hakkı söyle!” (Buhari, 5639); “Elinizden geldiği kadar Müslümanların cezalarını kaldırmaya çalışın. Onun için bir çıkış yolu varsa bırakın gitsin. Devlet başkanının afta hata etmesi cezalandırmada hata etmesinden hayırlıdır.” (Müsned, V, 160) buyurarak biz ümmetlerinin de birbirlerini affetmesini istemiştir.
Affetme konusunda güçlü ve kuvvetlinin zayıfı affetmesi; haklı olanın hakkından ferağat etmesi; genel manada insanların birbirlerine karşı toleransı davranması şeklinde bir sınıflandırma yapabiliriz. Mesala, Cenabı Hakkın kullarını bağışlaması; devlet erkini elinde bulunduran devlet erkânının, halkına karşı hoşgörülü davranması; amirlerin memurlarını, işverenlerin işçilerini, büyüklerin küçüklerini affetmesi; haksızlığa uğramış kişinin hakkından vaz geçip haksızlık yapanı bağışlaması ve müminlerin birbirlerine karşı hoşgörülü ve bağışlayıcı davranmaları, affetme konusunda birer örnek olarak sayabiliriz.
Kur’anı Kerim’in bir çok ayetlerinde affetme konusunun önemine dikkat çekildiği gibi, belli başlı hadis kitaplarında da af konusuna özel bölümler ayrılmış ve bu bölümlerde Hz. Peygamber’in affediciliği, Müslümanların birbirlerinin hatalarına, özellikle kadınlara, çocuklara, yetimlere karşı affedici ve müsamahakâr olmaları, devlet adamlarının affa önem vermeleri gibi konulara dair pek çok hadis zikredilmiştir. İslâm ahlakçıları affetmeyi Müslümanlar arasında uyulması gereken bir din kardeşliği hakkı ve görevi olarak düşünmüşlerdir. Nitekim din kardeşliği haklarının sıralandığı eserlerde yer alan konular arasında çoğunlukla “af ve öfkeye hâkim olma” veya “af ve hoş görme ” gibi başlıkların yer alması buna örnektir. Şu da bir gerçektir ki, sosyal yaşamda her insan hata yapabilir. Diğer bir ifade ile hayat, insanlar arasında zaman zaman dostluklar oluşturduğu gibi, kırgınlıklar, kırılmalar ve hatta düşmanlıklar da yaşatabilir. Buna göre insan hayatında önemli olan, makul olan her meseleye affetme ve hoşgörü ile yaklaşabilmektir. İnsan affetmeyi öğrenmelidir.
Çünkü affetmesini bilmeyenler, affedilmeye de layık olamazlar. Oysaki insan hata yapmaya meyilli yaratıldığından kendisinin de günün birinde affedilmesi gereken hatalar yapması muhtemeldir. Şunu iyi bilelim ki, bir Müslüman’ın diğer bir Müslüman üzerindeki haklarını af etmesi onun imanının olgunluğunu gösterir. Ayrıca affetmek, insanın ruh sağlığı, dünya hayatında dayanışma duygularının gelişmesi ve psikolojik rahatlamalar için manevi bir iksirdir. Kin tutmak ve intikam almak gibi düşünceler ise müminleri ruhen rahatsız eden birer manevi mikroplardır.
Amerika’da, yakın zamanda Stanford Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada, affetmesini bilen insanların hem ruhen hem de bedenen daha sağlıklı olduklarının belirlenmiş olması; öfkelenmenin, kin ve nefretin ise insanın en başta sağlığını ciddi şekilde bozan bir ruh hali olduğunu göstermesi bu tezimizi kanıtlar niteliktedir.
Gerçekten de insan affetmediği ölçüde suçluluk ve nefret duygusu yaşar. Bu yaşanan olumsuz duygular da, ruhsal ve fiziksel olarak kişinin sağlığını etkiler. Zira affetmenin olmadığı bir yerde kardeşlik ve barıştan söz edilemez. Keza affetme ve hoşgörünün kaybolduğu sosyal hayatta huzurlu bir aileden, sağlıklı bir komşuluk ilişkisinden, bireysel ve toplumsal birlik ve beraberlikten ve dayanışma ruhundan da bahsedilemez.
Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, Resulullah Efendimiz (s.a.v.)’in, ister umumi ister şahsi sebeplerden dolayı kimseye kin tutmaması ve düşmanı bile olsa devamlı olarak affetme yoluna gitmiştir. Hayatı boyunca insanlara affediciliği ve hoşgörüsüyle yaklaşmış olması, içinde bulunduğu toplumu çevresine toplayıp onları birbirine kardeş yapması ve on sene gibi kısa bir zamanda 4 milyon km2 Arap yarım adasına İslam dinini hâkim kılmasında, bugünün Müslümanlarının hatta modern dünyanın alacağı birçok dersler ve ibretler vardır.
Dünya Onun hayat veren ahlakına, nice paslı yürekler onun aydınlatan mesajlarına muhtaçtır. Bu durumda her Mümin, Kutlu Peygamberin numune-i imtisal olan güzel ahlakından, özellikle affedici ve hoşgörülü özelliğinden yola çıkarak hataları affetmenin ne büyük bir meziyet olduğunu bilmelidir. Beraber yaşadığı çevresindeki insanların özürlerini kabul edip onları affetme olgunluğunu göstermeli; başkasında kusur aramak yerine güzel huylarına odaklanmalıdır. Ve her Müslüman şunu çok iyi bilmeli ki, Müminlerin misyonu, din kardeşlerine karşı son derece affedici, hoşgörülü ve toleranslı davranarak birleştirici, bütünleştirici ve ıslah edici rolleri üstlenmesidir. İşte o zaman biz Müslümanlar olarak belki Rahmet Pınarı’ndan topyekûn faydalanırız İnşallah.
Mevlam, Kutlu Resulümüzün yolundan gitmeyi, affedici, bağışlayıcı, birleştirici ve bütünleştirici bir ruh içinde huzurlu bir toplum olmayı bütün İslam âlemine özellikle Müslüman Türk Milletine nasip etsin!
Ahmet ALTINTAŞ/ Uzman Vaiz
Kahramanmaraş Müftülüğü