“Bir kimsenin
ayıbını arkasından söylemek veya aleyhine konuşmak” olarak da tanımlanan gıybet ya da dedikodunun sosyal bağları zayıflattığını ve iletişim kazalarına yol
açtığını belirten psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, empatik gıybetin yani
bir kişinin gıyabında olumlu konuşmanın ilişkileri güçlendirdiğine dikkat
çekti. İnsanın duygularını paylaşmaya, iletişim kurmaya ve sosyal bir dokunun
parçası olmaya göre kodlandığını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Konuşarak
paylaşmak biyolojik doğamızın gereği. Bu durumu iyi ya da kötü yönde kullanmak
ayrı bir durum” dedi.
Üsküdar Üniversitesi
Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, gıybetin insan psikolojisi ve
toplumsal ilişkiler üzerindeki etkilerini değerlendirdi.
Gıybet kavramının
kültürümüzde yer alan ve inanç sistemimizde vurgulanan bir kavram olduğunu
belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Gıybet kelimesi gıyabında kelimesinden
geliyor yani bir insanın gıyabında konuşmak. Dini açıdan değerlendirilen bir
gıybet var bir de gıybetin psikolojik açıdan değerlendirmesi var” dedi.
Empatik
gıybetin olumlu etkileri var
Psikoloji açısından
bakıldığında bir empatik gıybet bir de empatik olmayan gıybetin olduğunu ifade
eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Empatik olan gıybette senin söylediğin şeyleri
hakkında konuştuğun kişi duyduğu zaman rahatsız olmuyorsa, memnun oluyorsa,
onaylıyorsa bu gıybet olmuyor. Mesela bir arkadaşının yaptığı iyiliği, bir
başkasına anlatıyorsunuz. Bu gıyabında konuşmaktır, duyduğu zaman kişiyi
rahatsız etmiyor” dedi.
Empatik
gıybet, dostluk duygularını artırıyor
Empatik olan gıybetin
manevi sorumluluğu olmayan, aynı zamanda insan psikolojisini olumsuz değil,
olumlu etkileyen bir durum olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şunları
söyledi:
“Aile içi problemlerde buna
çok rastlıyoruz. Bizim psikolojide uyguladığımız yakın ilişkiler ve yaşantılar
ölçeklerimiz var. Yakın ilişki ve yaşantıları araştırırken kişinin diğer
kişiler hakkındaki söylemlerinin neler olduğu çok önemli. Çünkü yakın
ilişkilerdeki en önemli çatışmaların sözlerin yanlış anlaşılmasıyla ilgili
olduğunu görüyoruz. Mesela gelin-kayınvalide meselesinde gelin,
kayınvalidesinin iyi ve olumlu taraflarını çevresinde konuşuyorsa bu
kayınvalidenin kulağına gittiğinde gelinine karşı sıcak ve muhabbet dolu
duygular oluşacak. Ya da tam tersi, kayınvalide gelini hakkında olumlu
konuşuyorsa da aynı durum geçerli olacak. Bu dostluk ve sıcaklık duygularını
artıran bir durumdur.”
Gıybet,
sosyal bağları zayıflatıyor
“Söylenen söz doğruysa
gıybet oluyor, değilse iftira oluyor” diyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bunu
bilmek gerekir. Bir kimse hakkında hoşlanmayacağı bir şey konuşmak insan
psikolojisini olumsuz etkiler, sosyal bağları zayıflatır, iletişim kazalarına
sebep olur” dedi.
Gıybeti
neden seviyoruz?
İnsanın genetik olarak tek
başına yaşamamaya ve sosyal bir dokunun parçası olmaya kodlandığını belirten
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, iletişim kurmanın ve konuşmanın insanın doğasında
olduğunu kaydederek “İnsanın konuşmayı nasıl öğrendiğine dair yapılan evrimsel
psikoloj çalışmaları var. Bu çalışmalarda insanın konuşmayı öğrenmesinin,
insanın başkalarının hakkında konuşma dürtüsü ile ilgili olduğu görülmüş. Yani
genetik olarak insanda bir konuyu biriyle konuşarak paylaşma eğilimi var.
Konuşma talebiyle ilgili genetik kodlarımız var. Bunu karşılamak için insanlar
kendi kültürüne göre insanlar sözcük üretmiş, dil üretmiş. Edebi metinler bu
şekilde ortaya çıkmış insanlık tarihinde. İlk yazılı ve hukuki metinler bu
şekilde ortaya çıkmış. Çünkü insanlar sosyal bir varlık olarak yaratılmış. İnsan genetik olarak tek başına yaşamaya kodlanmamış, sosyal bir dokunun parçası
olmaya göre için kodlanmış” dedi.
Çekirdek
aile anlayışı yalnızlığa itiyor
Hayvanlarla insanı ayıran
özelliklerden birinin sosyalleşmek olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan,
şu değerlendirmelerde bulundu:
“Aslan ve kurtların
hayatını incelediğimiz zaman bir nesil beraber oluyor. Anne-oğul-kardeş oluyor,
üçüncü bir nesil olduğunda uzaklaşıyorlar. Hatta Darwin bunu gözlemlemiş ve
çekirdek ailenin gerekli olduğu fikri ortaya çıkıyor. Sosyologlar bunu kabul
ediyor ve çekirdek aile tezi ortaya çıkıyor. Batı’nın ve insanlığın şu anda
başına dert olan çekirdek aile. Çekirdek aile derken ‘İdeal aile çekirdek
ailedir, geniş aileye gerek yoktur. Anneanne-babaannelerle ilgilenmeye gerek
yoktur’ tarzındaki bir yaklaşım, şu anda Batı kültürünü yalnızlığa itti. İleri
yaşlardaki intiharlar arttı. Mesela İngiltere’de Yalnızlık Bakanlığı kurulmak
üzere. 8.5 milyon İngiliz evde yalnız yaşıyor. Bu gibi durumların ortaya
çıkmasının nedeni, sosyal bağları zayıflatan Darwin’in tezinin yanlış
anlaşılması. Bu durum belki aslanlarda ve kurtlarda böyledir, çünkü onlar sürü
halinde yaşıyorlar ve insanlar gibi olamıyorlar. Maymunlar üzerinde deneyler
yapılıyor. Maymunları bir toplum ya da kılan haline getirebilir miyiz tarzında,
aralarında bir fikir üreterek bir yapı oluşturabiliriz tarzında. Ancak genetik
olarak sözcük üretme kodları yok, bu özellik insanda var. Dolayısıyla konuşma
isteği insanda beyinde ödül-ceza mekanizmasını harekete geçiriyor. İnsan
konuştuğu zaman haz alıyor. İnsan kendi hakkında takdir onay övgü sözlerini
duyduğu zaman, biriyle oturup sıcak ilişki kurduğu zaman beyin mutluluk hormonu
salgılıyor. Bu durum insnaların hoşuna gidiyor. Herkes bir arada otururken
herkesin ilgi alanı olanı, konuştuğu zaman zevk alabileceği konu açıldığıda
buna herkes katılır.”
Konuşarak
paylaşmak biyolojik doğamızın bir gereği
İnsanının konuşma yeteneğinin
yeme, içme ve üreme gibi biyolojik eğilimlerinden biri olduğunu ifade eden
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Konuşarak paylaşmak, biyolojik doğamızın bir gereği.
Tabi bu durumu iyi yönde ya da kötü yönde kullanmak ayrı bir durum. Etik
sınırlarda kullanırsak bu bizim için konuşma ihtiyacı, paylaşma yalnızlığı,
giderme ihtiyacı var. Yalnızlığı giderme ihtiyacımız bizi konuşmaya itiyor.
Yalnızlığı en çok giderme ihtiyacı da kadın beyninde vardır. Erkek beyni, kadın
beyni bu anlamda farklıdır. Erkek beyni stres altında zihinsel bir sığınağı
vardır, oraya çekilir. Konuşarak değil sonuç odaklı düşünerek stresini giderir.
Kadın beyni ise biyolojik olarak stres altında konuşarak paylaşarak stresini
azaltmaya çalışır. Onun için konuşma ihtiyacı hisseder” dedi.
Konuşma
bir dürtü ama kültürle desteklenmeli
Annenin çocuğuna annelik
yapabilmesi için çocuğuyla konuşması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Nevzat
Tarhan, “Çocuk ilk 4 yaşta sözcük üretmeyi öğreniyor. Çocuk eğer konuşulan bir
ortamda değilse konuşmayı öğrenemiyor. İkinci dünya savaşında ormanda bulunan
vahşi çocuklar var, 50’nin üzerinde literatüre girmiş. Bu çocuklar eğer 4
yaşından önce hayvanların yanında büyüdüyse tekrar büyüdüklerinde konuşmayı
öğrenemiyor. Konuşmayı öğrenmek bir dürtü olarak var ama kültür olarak
beslenmesi gerekiyor. Bu da ödüllendirilirse konuşma devam ediyor” dedi.
Kadınlar
konuşma konusunda daha avantajlı
Kadınların konuşma
konusunda erkeklerden üstün ve daha becerikli olduklarını belirten Prof. Dr.
Nevzat Tarhan, “Erkek bir hatip olmak için kadınlara oranla 2-3 misli daha
fazla zorluyor kendini. Kadınlar bu konuda avantajlı ama bunu iyi yönetirlerse
aileyi bir arada tutuyor. Birleştirici ve kucaklayıcı kimliği ortaya çıkıyor.
Onun için ‘Aileyi dişi kuş yapar’ sözü boşuna söylenmemiş. Bu durum kadının
iletişim becerisiyle ilgili. Sözel iletişim denildiği zaman hep söylenen sözler
gibi anlaşılıyor. Seçtiğimiz kelimeler, eşikaltı vurgular, söyleyiş tarzı,
bütün bunların hepsi iletişimin söylenen sözlerden daha önemli hale geliyor. Bu
konuda da kadınlar avantajlı ama bir özellik olarak bunu olumlu yönde
kullanırlarsa avantajlı olacak. Olumsuz yönde kullanırlarsa iletişim kazaşarına
sebep oluyor” dedi.
Dur-düşün-konuş
önemli
Gıybetten uzak durmak için
gıybet etmeme becerisinin kazanılması gerektiğini ifade eden Tarhan, “İster
ailede ister toplumda olsun gıybet sorunlara yol açabilir. Küçük bir söz ya da
davranış büyük problemlere yol açabilir. Söylediğimiz sözlerin manevi bir
kurşun gibi olduğunu unutmamak gerekir. Doğru ve güzel bir şekilde konuşmazsak
bunun sonuçlarını kötü bir şekilde yaşayabiliriz. Onun için dur-düşün-konuş
diyoruz. Bunu yapmadığımız an en çok sevdiğimiz kalpleri de kırabiliriz, aile
içerisinde problemlere yol açabiliriz. Bektaşi inancında çok güzel bir söz
vardır; ‘Eline, beline ve diline sahip çık’ diye. Bu kültür Anadolu’daki irfan
kültürüne yerleşmiştir. İnsanlar eline, beline ve diline sahip olabilse emin
olun cezaevlerinin yarısı boş olabilir” diye konuştu.