Üsküdar Üniversitesi Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan,
gençlerin yaşadığı gelecek kaygısının aşılmasında hedef belirlenmesinin ve yol
haritası çizilmesinin önemli olduğunu söyledi.
Gençler için gelecek kaygısının ve bunu doğru şekilde aşmanın önemli
olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Özellikle eğitim hayatı bittikten
sonra gençlere ‘Hayatın gerçeklerine hoş geldin’ diyoruz. Belirsizlikler ve bir
yol haritasının olmaması gençleri tedirgin ediyor ve haklı olarak
kaygılandırıyor. Bazı gençler bu konuda daha şanslı oluyorlar. Sosyal
destekleri oluyor, aile destekleri oluyor ama bu grup çok fazla değil yani
azınlık durumunda. Büyük çoğunluk kendi ayağı üzerinde durmak zorunda. Okulu
bitirdikten sonra iş bulmak zorunda ve kendine bir düzen kurmak zorunda” dedi.
Yeniliğe açık kişilerin gelecek kaygısı
uzun sürmüyor
Anadolu’da “Yapı taşı, açıkta kalmaz” şeklinde bir söz olduğunu belirten
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bir genç kendisini donanımlı hale getirirse mesela
dil öğrenmeden tutun da bilgisayar öğrenmeye kadar birçok becerilerle kendisini
donatırsa geleceğe hazırlanmış olur. Kendini geliştirmeye açık bu tip kişilerin
mesleki olarak gelecek kaygısı daha kısa sürüyor“ dedi.
Hazırlıklı olmak kaygıyı azaltabilir
“Gelecek kaygısının en önemli sebebi hazırlıksız olmaktır” diyen Prof. Dr.
Nevzat Tarhan, “Hazırlıklı olan kişiler daha az kaygı yaşar. Bu durum krizde de
öyledir. Krizde en çok zarar görenler krizi önceden ön göremeyip hazırlık
yapmamış olanlardır. Mesela yağmur yağacağı zaman ya da fırtına çıkacağı zaman
insan ön görüde bulunup hazırlığını yaparsa en az şekilde etkilenir. Hazırlıklı
olan bir kimse, ‘Bir kriz çıkarsa ne yapabilirim?’ diye zihinsel olarak
hazırlık yapar ve onunla ilgili tedbirlerini alırsa kaygıyı kontrol edebilir”
dedi.
“Anı yaşa” değil, “anda yaşa” olmalı
Kaygıyı kontrol edemeyen kişilerin günlük yaşayan, anlık yaşayan kişiler
olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “’Anı yaşa’ diye bir slogan var, bu
yanlış anlaşılıyor. Bunun ‘Anda yaşa’ şeklinde olması lazım. ‘Anı yaşa’ sloganı
insanların ‘Hiç gelecekle ilgili plan yapma’, ‘Geçmişe önem verme gibi’
umursamaz, konformist ve egoist bir insan tipi olmasına sebep oluyor. Anı yaşa
aslında anda yaşa anlamına gelmeli” diye konuştu.
Keşke ve acaba kelimesi zihinsel
enerjiyi tüketiyor
Hastalık boyutundaki gelecek kaygısının yaşam kalitesini etkilediğini
belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şunları söyledi:
“Her şey yolunda giderken; ya çocuğuma bir şey olursa, ya sınıfta kalırsam,
ya iş bulamazsam diye düşünmek enerji kaybıdır. Oturup iki ay sonrası için aç
kalacağını düşünmek, kaygılanmak ve üzülmek rasyonel değildir. Gelecek kaygısı
kimi insanlarda kabul edilebilir seviyedeyken; kaygısı normalin üzerindeki
kişiler zihinsel enerjilerini boşaltıyor. Normal insanlarda bu enerji günlük
olarak yeterli oluyor. Ancak kaygısı yüksek kişiler bu enerjiyi dengeli
kullanamıyor. Ne yapıyorlar? Geçmişle ilgili en çok keşke kelimesini çok
kullanıyorlar. ‘Keşke şunu deseydim? Keşke bunu yapsaydım? Bu haksızlığa niye
uğradım?’diye sürekli geçmişi düşünüyorlar. Bugünün sorunlarını uğraşıp çözmek
yerine geçmişi düşünerek o enerjiyi tüketiyorlar. Aynı şey acaba kelimesi için de
geçerli. Acaba şöyle mi yapsam? Acaba böyle mi olsam? Acaba bunu da mı yapsam?
Acaba ve keşke kelimelerini aşırı kullanan kişiler, bugünün enerji aküsünü boşaltıyor.”
Gelecek endişesi sadece insanda var
Bu tip kişilerin bugünü yaşarken ayakta durmakta zorlandıklarını, ufak bir
krizde durumunda da panik yaşadıklarını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan,
“Hâlbuki insanda bugün mutlu olabileceği, sorunları çözebileceğine dair
zihinsel kapasite var ama ilginçtir gelecek ve endişesi geçmişle ilgili
kaygılar ve gelecek endişesi de canlılar içinde sadece insanda var. Bununla
ilgili metafiction geninden bahsediliyor. Zihin üstü gen deniyor yani bu tip
kişiler geçmiş ve gelecekle ilgili projeksiyon yapma kapasitesine sahipler.
Yaratılıştan gelen bir şey bu. Dozunu kaçırdığın zaman bu sefer geleceği
kontrol etmek istiyorsun. Geçmişle ilgili kontrol etmek istiyorsun. Kontrol
duygumuzu yanlış kullanıyoruz. Yanlış kullandığımız zaman da acı çekiyoruz”
dedi.
İyi aile ilişkileri gelecek kaygısını
önlüyor
İnsanın ilişkisel bir varlık olduğunu, tek başına mutlu olamadığını
belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, yalnız insanlarda gelecek kaygısının daha
fazla olduğunu belirterek
“İnsan yalnız kaldığı zaman daha çok sorun büyüyor. İyi bir arkadaş grubu
varsa özellikle anne ve baba gelecekle ilgili kaygısı konusunda yanında
olduğunu hissettirirse, evde sıcak ve güvenli bir ortam varsa çocukta gelecek
kaygısı olmuyor. Yani genç bir sorun olsa bile ‘Bir ailem var. Annem babam var,
birlikte çözeriz’ diyor. Oysa yalnız olan kişilerde gelecek kaygısı çok fazla
oluyor. Burada yalnızlık ve umutsuzluk, gelecek kaygısını arttıran iki özellik
diyebiliriz. Aile ilişkilerinin güçlü, evin sıcak ve güvenli bir ortam olması
lazım. Genç eve severek geliyorsa, evde sohbet, paylaşım, sıcak ilişkiler varsa
o evde, çocukta bir gelecek kaygısı olsa bile ‘Annem, babam, ailem, sosyal
desteğim var. Problemi birlikte çözeriz’ duygusu ile bu durumu takıntı haline
getirmiyor” dedi.
Duygusal ihmal ve mesafesiz terk ediş
Huzursuz ev ortamına ve parçalanmış aileye sahip çocukların gelecek
kaygısının daha fazla olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şunları
söyledi:
“Çocukta ‘Annem babam beni sevmiyor’ duygusu var ise, bazen anne baba
çocuğu sevdiği halde çocuk ‘Annem babam beni sevmiyor’ hissini yaşar. Bu
durumlara ‘Mesafesiz terk ediş’ diyoruz. Anne baba birlikte ama duygusal ihmal
var. Çocuğa zaman ayırmamış, paylaşım yok, sohbet yok, muhabbet yok ama çocuğun
bütün temel ihtiyaçlarını karşılıyor. Yediriyor, içiriyor, giydiriyor. Çocuğun
duygusal, psikolojik ihtiyaçlarını karşılamıyor. Aynı vücudumuzun proteini,
karbonhidrat ihtiyacı olduğu gibi insanın ruhunun da sevgiye, güvene saygıya
ihtiyacı var. Çocuğun evde kendini güvenli hissetmesi lazım. Kendisine değer
verilmesi, saygı gösterildiğini ve sevildiğini hissetmesi lazım. Bu durumda
gelecek kaygısı olmaz ve kişi yalnız hissetmez kendisini.”