Geçen gün sosyal medya hesabımdan şu şekilde bir
paylaşımda bulundum:
“Şimdi, TV dizilerindeki hayal karakterler için gözyaşı
döken insanlara şaşkınlıkla bakıyorum.
Adamın ya da kadının akrabası ya da komşusu, o TV
dizilerindekinden bin kat daha zorda ve gerçek hayatta çile çekiyor. Ona hiç acımıyor da TV'deki sanal
hayatın yalanlarına üzülüyor.
Üstelik o TV dizilerindeki üzüldüğü film oyuncuları
var ya, milyarlar kazanıp keyfine keyif katıyor. Bizim saflar üzülüp neredeyse
sağlığını kaybederken TV dizisi artistleri sımsıcak evlerinde buz gibi
viskilerini yudumluyor.
Bizim saf Toplumumuz gerçek hayattan kopartılıp
hayal-sanal Dünya ile böyle içine kapanmaya, bireyselleşmeye doğru
yönlendiriliyor işte!”
İşte bu kadar açık ve net bu gözlemimi sosyal medyada
paylaştığımda birçok kişi de yorumlarıyla katkı sağladı.
Bu arada aklıma, bir futbol sahasının beşik gibi
resmedildiği görüntü geldi. O görüntüde insanların futbol ile uyutulduğu ima
ediliyordu.
Ve futbolu kitleleri uyutmada en mahir kullananın da İspanyol Diktatörü General Francisco Franco olduğu söylenir. Bilindiği üzere Franco tam 36 yıl boyunca, 1975 yılında ölünceye kadar ülkesini diktatörlükle yönetmişti. Franco'ya göre bütün stadyumlar birer "uyku beşiği” idi. İnsanları uyutmak için kullanılan stadyumlar ne kadar büyük olursa, o kadar iyidir. Diktatör Franco 27 Ekim 1944'te, 80 bin kişilik Santiago Bernabeu Stadı'nın inşaa ettirdi. Franco'ya bu stadyumda yeterli gelmedi. 1954 yılında 125.000 kişilik stadyum da inşaa ettirdi.
İnsanlar bilerek ya da bilmeyerek kendilerini bir sanal, bir hayal Dünya’ya kaptırıyorlar. Madem TV dizilerinden başladık futboldan devam ediyoruz. Şu gerçekleri de belirtmenin tam sırasıdır.
Futbolda kim kazanıyor, kim kaybediyor? Elbette milyon dolarlık transfer ücretiyle, dudak uçurtan astronomik rakamlarla para kazanan ünlü futbolcular kazanıyor.Bir Ülkede 100 futbolcu varsa bunların %001’i ünlüdür, zengindir. Diğerleri sefildir. Büyük kısmı perişandır. Ben bir İlin futbol takımında oynayan futbolcuların para bulup da memleketlerine gidemedikleri için, sezon bittiği halde kulübün derme-çatma yatakhanesinde aç-sefil kaldıklarına şahit oldum.
Futbol sektörü acımasız ve haksız bölüşümün olduğu bir alandır. Ve futbol sektöründe 100 TL’lik bir tutar var ise, bunun %99’ı büyük futbol kulüplerine, ünlü futbolculara akıyor. Ki bunların tüm sektördeki sayısı %1 kadardır. Bu kesime %99’luk pay düşünce, geriye kalan çok büyük kesim, sektördeki %1’lik payla yetinmek zorunda bırakılıyor.
Sefiller ve zenginler çok açık, çok net bir şekilde ayrılıyor. Bu durumda futbol sektörünü kim adil, kim makul bulabilir. Bu gerçeğe rağmen kitleler futbol ile avutuluyor.
Futbolu bir kenara bırakarak başlık konumuza, yani TV dizilerine tekrar dönelim.
Türkiye’de TV dizileri kalitesiz. Türkiye’de TV dizileri emek harcanmadan, çabucak hazırlanmış senaryo, çabucak oluşturulmuş kurgu ile adeta sıradan konuları ele almaktadır. Bu sıradan konuların büyük kısmı da topluma kötü örnek olacak, adiliği yaygınlaştıracak türdendir. Topluma kötü model sunuyorlar.
TV dizilerinin isimleri dahi bu tezimizi ispat için yeterlidir.
Allahaşkına
şu TV dizisi isimlerine bir bakar mısınız?
1-Erkenci
Kuş,
2-Ufak Tefek
Cinayetler,
3-Tatlı
Küçük Yalancılar,
3-Bir Litre
Gözyaşı,
4-Kalk
Gidelim,
5-Aşk Yalanı
Sever.
6-Sadakatsiz,
7-Çukur,
7-Tövbeler
Olsun.
Türkiye Televizyonlarındaki dizi isimlerinden bir kaçı
bunlar. İsimleri dahi saçma-sapan olan bu dizilerin içeriğinde bir hayır olabilir
mi?
Bu noktada şunu hassaten belirtmek istiyorum. Son
10-15 yıldır, Türkiye'deki TV dizilerinin hiçbirisini izlemiyorum. Şimdi
diyeceksiniz ki, TV dizileri izlemiyorsanız nasıl bu kadar hükme
varabiliyorsunuz? Cevabı çok basit: Hasbelkader birkaç dakikalığına
izlemek zorunda kalmışlığımdan ve etrafımda duyduklarımdan edindiğim
intibaalarım var.
Bu intibalara göre TV dizilerinin;
1-Senaryoları
saçma ve basit.
2-Konuları
toplumun genelinden uzak ve kopuk.
3-Ahlaka ve
örfe uymayan sahneler çok.
4-Sanat
adına değil de para adına yapıldığı çok belli oluyor.
5-Hepsinin
ortak özelliği kalitesizlik.
Kalitesizlik Ülke geneline ve her yere dalga dalga
yayılırken TV Programlarında kalite beklemek doğru mu? Bu da üzerinde
düşünülmesi gereken ayrı bir husus.
Ben halen çocukluğumda, gençliğimde izlediğim yabancı TV
dizileri ya da yerli TV dizilerini tekrar tekrar izliyorsam ve o dizilerdeki
mesajlara odaklanmışsam, yeni TV dizilerinde hiçbir mesaj alamıyorsam TV
sektöründeki kişiler iki elini bir başının arasına koyarak düşünmelidir. Neden
bir “Küçük Ev” (1970’li yıllarda TRT’de yayınlanan Amerikan TV dizisi) gibi
aile odaklı, ailede yardımlaşma ve dayanışma mesajı veren TV dizisi yapılmaz? Neden
“Ekmek Teknesi, Süper Baba, 7 Numara, Tatlı Hayat, İkinci Bahar” gibi aile
odaklı ya da neşeli-eğlenceli TV dizileri yayınlanmaz? Bu TV dizileri maalesef
eski tarihlerde kaldı.
Yazımın sonunda şunu da belirteyim. Günümüzde de bazı
TV dizileri için olumlu düşünüyorum ve aile adına, tarih bilgisi adına, insanları
neşelendirme adına faydalı olduğunu düşündüğüm güncel ya da yakın zamanlarda
yayınlanmış bazı TV dizleri de var. Hakkını yemeyelim ve onların da isimlerini
sıralayalım.
1-Diriliş-Ertuğrul,
2-Uyanış-Büyük
Selçuklu,
3-Yunus
Emre,
4-Payitaht-Abdülhamid,
5- Seksenler.
Evet, TV dizileri ile insanlıktan çıkarılan, aile ve
akrabalık bağlarından koparılan bir toplum olmamak adına Devletimizin ilgili
kurumlarındaki yetkililere büyük görev düşüyor. Yetkililer bu hususta elini taşın
altına koymalı ve kaliteli, aileyi güçlendirici, insanları neşelendirici TV
dizilerine ihtiyacı karşılamak üzere gerekenler yapılmalıdır. Aksi
halde saçma-sapan senaryolar ile, aslı-astarı olmayan konuları içeren TV
dizileri ile insanlarımız yanlış bir yerlere doğru yönlendirilmekte, üzüntüye, hüzne, uyuşukluğa ve içine kapanmaya doğru
sürüklenmektedir. Halbuki bizim aile ve akraba bağlarını sağlamlaştıracak ve
komşuluk ilişkilerini güçlendirecek, insanlarımızı neşelendirecek TV dizilerine
ihtiyacımız var. Mevcut TV dizileri ise
bunun tam tersi istikametteki gereksiz konularla vaktimizi çalmaktadır.
“Dost acı söyler” diyerek bunları yazdım ve söyledim.
İnşaallah, yetkililer sesimizi duyup da gerekli önlemleri alırlar.
Ahmet SANDAL