İyi, doğru, güzel ve faydalı hususları hatırlatmakta fayda vardır. Kur’an-ı Kerim’de A’la Suresi 9. Ayetin mealini burada arz ediyorum: “O halde gerçekleri başkalarına hatırlat. Bu hatırlatma ister fayda veriyor görünsün ister görünmesin.”
Maksadımız işte budur. Biz de sosyal medyada paylaştığımız geçmiş yıllarda kalan hususları tekrar hatırlatıyoruz. Başka da maksadımız yoktur.
54-
Siyasetçi,
bürokrat ve iş adamı, günümüzdeki demokratik sistemlerde 3 önemli kavram ve 3 mühim
etkendir. Adeta geleceğe yön verirler ve bugünü belirlerler. Siyasetçi hem yasa
çıkarır, hem de uygular. Bürokrat hem yasaların çıkarılmasında etken olur ve
hem de uygulanmasında vazife görür. İş adamları da çıkartılan yasalara başta
yön verir ve sonrasında da bu yasalardan yararlanır.
Baskı
grupları diye bir kavramı duymuşsunuzdur. Duyanlar duymayanlar bir kez daha
dinlesin, “baskı grupları, yasaların çıkartılmasında hükümetlere ve
bürokratlara etki eden mekanizmalardır.” Bunlar, odalar, borsalar, sendikalar,
vakıflar, dernekler, vakıflar gibi sivil toplum örgütleridir. Demokrasilerde en
büyük baskı grupları odalar ve borsalardır. Diğerleri içerisinde biraz da
sendikalar etkilidir. Ancak onlar da odalar ve borsalar kadar etkili değildir.
Odalar ve borsalar zengin iş adamlarının güdümündedir. İşadamları odalar ve
borsalar vasıtasıyla siyaseti ve bürokrasiyi etkilemektedir. Hele bir de bizim
Ülkemizde Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) var ki, etkisi gittikçe
kırılsa da hâlâ etkindir. Ülkemizde dernek sayısı 100 binin üzerindedir. 100
bin dernek içerisinde diğerleri çok fazla ağırlık ve yer tutmazken ve isimleri
de toplum genelinde bilinmezken, TÜSİAD’ın bu etkisi neyle açıklanır? Düşünmek
gerekir. Düşünürken Nasreddin Hoca’yı akla getirin: Rahmetli Nasreddin Hoca ne
diyordu, “ye kürküm ye” diyordu. Bir de “parayı veren düdüğü çalar” diyordu.
Şimdi bu
giriş kısmından sonra “siyaset, bürokrasi ve ekonomi” üzerine düşüncelerimi
madde madde aşağıda açıklayacağım.
1 -
Demokrasilerde siyaset, bürokrasi ve ekonomi arasında doğrudan doğruya bağ ve
ilgi vardır. Normal şartlarda bu üçü birbirini doğrudan doğruya etkiler.
Siyaset bürokrasiyi, bürokrasi de ekonomiyi etkiler. Ekonominin siyaseti
etkilediği de ayrı bir gerçektir. Bunlar içerisinde en önemlisi siyaset ve
siyasetçidir: “İyi siyaset iyi bürokrasi, iyi bürokrasi de iyi ekonomi
demektir. Kötü siyaset kötü bürokrasi, kötü bürokrasi de kötü ekonomi
demektir.”
2-
Demokrasilerde siyaset, bürokrasi ve ekonomi bazı saikler etrafında cereyan
eder. Siyaset oy saiki, ekonomi de kâr saiki ile hareket eder. Peki, bürokrasi
hangi saikle hareket eder? Bürokrasiyi güdüleyen nedir? Hiçbir şey güdülemez.
Bürokrat yalnız havayı koklar. Bürokrat iyi koku alır. Bürokrat aldığı kokuya
ve rüzgarın yönüne göre hareket eder. “Bürokrat, gelen ağam, giden paşam”
felsefesini kendisine ilke edinmiştir.
3- Siyasetçi
bürokratik kademeleri belirlerken kendi yakın etrafının menfaatini mi düşünür,
milletin genel menfaatini mi düşünür? Bu soruyu sormak bile abestir. Elbette
siyasetçi kendi yakın etrafını düşünür. Çünkü siyaset millet ile değil yakın
etraf ile yapılıyor. Vaziyet böyle olunca bürokrat da siyasetçinin yakın
etrafına hizmet eder. Bürokratlar "leb demeden leblebiyi anlayan"
insanlardır. Halka hizmet etmenin getirisinden çok Bakan’a hizmet etmenin
getirisinin daha çok işine yaradığını ve koltuğunu ancak bu şekilde
koruyacağını anladığı için çok da fazla halkı düşünmezler. Bundan ekonomi
olumsuz etkilenir. Gelir dağılımında adaletsizlik artar. Toplumda da fakirlik
artar.
4- Günümüzdeki
demokrasilerde domino taşları gibi birbirini deviren yanlış bir mekanizma
vardır. Siyaset şahsi ikbal ve kısır çekişmeye, bürokrasi ihtiras ve kibre,
ekonomi de haksız kazançlara endeksli olduğu için, siyaset bürokrasiyi,
bürokrasi ekonomiyi, ekonomi de bütün milleti devirir ve bitirir. Siyaset bozuk
ise hepsi bozulur. Siyaset bozuk ise hepsi bozulur, ancak zararı da yalnız
millet görür. Siyasetçi başının çaresine bakar, bürokrasi gününü gün eder ve iş
adamı ve sermayedar haksız kazanç elde eder. Halkın geneli yoksulluğa mahkum
olur. Yoksulluğa mahkum bırakılan halk küçük şeylerle (çocuklarına asgari
ücretle iş verilmesi, kömür ve gıda yardımı gibi şeylerle) kandırılır.
5-
Demokrasilerde bürokrasi çok önemli bir yer tutar. Siyasetçi bizzat uygulayıcı
değildir. Bizzat uygulayıcı olan bürokratlardır. Bürokraside görev alanların
niyet, kabiliyet ve nitelikleri iyi ise bu siyaset ve ekonomiye iyi yansır,
kötü ise kötü yansır. Uygulamada iyi bürokrata zor rastlanır. Çünkü iyi
bürokrat siyasetçi tarafından istenmez. Siyasetçi millete hizmet eden bürokratı
değil, kendisine hizmet eden bürokratı sever. Bu da beraberinde kısır döngü
getirir. Devletin kurumlarının teslim edildiği bürokrat niteliksiz ve çıkarcı
kişilerden seçildiği için siyasetçi vatandaş karşısında zor durumda kalır.
Çünkü vatandaş hizmet alamadığı için siyasetçiyi suçlar. Bürokratın iyi olduğu
ve nitelik sahibi olduğu durumlarda siyasetçi yine zor durumda kalır. Çünkü
siyasetçi kendisine hizmet eden bürokrattan yoksun kalır. Bu kısır döngüde, siyasetçi
millete hizmet eden bürokratı değil, kendisine hizmet eden bürokratı tercih
eder.
6- Ekonomi
yani işadamları bir yolunu bulup hem siyaseti ve hem de bürokratı etkilerler.
Yazımın başında da belirttiğim gibi, siyasetçi ve bürokratı etkileyen ve onlar üzerinde
en fazla ağırlık taşıyan baskı grupları zenginlerin yani işadamlarının
kurdukları örgütlerdir. Türkiye’de Odalar ve Borsalar Birliğinin, TÜSİAD
denilen Derneğin, TÜSİAD modelini benimseyen MÜSİAD’ın (Müstakil Sanayici ve
İşadamları Derneğinin) gücü çok açık ve bellidir. Bu sivil toplum örgütleri hem
siyasetçi ve hem de bürokrat üzerinde çok çok etkilidir. Bu etkiyi ve gücü
kendi çıkarları doğrultusunda kullanırlar.
7- Görüntüde
halka dayanan ve halkın seçtiği insanların yönetimde olduğu demokrasi maalesef,
siyasetçi, bürokrat ve iş adamlarının bir saltanatı gibi görülmektedir. Bu
durumda bu saltanatın savunulması imkansızdır. Demokrasilerde saltanatın
meydana gelmemesi için halkın bilinçli olması ve Devlet işlerini yürütenlerin
de bilge ve erdemli insanlar olması gerekir.
Not:
Siyaset, bürokrasi ve ekonomi üzerine düşüncelerimi yazmaya devam edeceğim.
Haftaya “Platon ve Devlet Felsefesi üzerinde duracağım, inşallah. Şimdilik,
Platon’un bir veciz sözüne yer verelim: “Ya Devlet adamları filozof olsun ya da
filozoflar Devlet adamı olsun”.
(28.09.2016)
55-
Platon'a
sormuşlar. "İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışları nelerdir?
Platon tek
tek sıralamış:
1-
Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne var ki çocukluklarını
özlerler.
2- Para
kazanmak için sağlıklarını yitirirler. Ama sağlıklarını geri almak için de para
harcarlar.
3- Yarından
endişe ederken bugünü unuturlar.Dolayısıyla ne bugünü ne de yarını yaşarlar.
4- Hiç
ölmeyecek gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamadan ölürler.
(25.06.2015)
56-
Aşağıda
Çocukluğumdan iki anı yazdım. Tatlıcı Çocuk şiiri bu anılardan oluşmaktadır.
2006 yılında çıkarttığım şiir kitabımda mevcuttur.
TATLICI
ÇOCUK
Ekmek
kavgasında bir tatlıcı çocuk,
Hava
acımasız, soğuk mu soğuk.
Almış eline,
bir koca tepsi,
İşte
sermayesinin hepsi
Bir de
çınlayan sesi:
“Tatlı,
tatlı, tanesi elli kuruş,
Beğenmezsen
öyle konuş.
Tatlılarım
taze taze,
Bir tane
alır mısın hanım teyze.”
Bir tatlıcı
çocuk, güz kadar solgun,
Bir tatlıcı
çocuk, filozof kadar olgun.
Söz vermiş
babasına, bir katkı bütçesine,
Karışmış
gündüzü gecesine,
Hava soğuk,
sokaklar çamur, ne gelir elden.
Ancak
emekçiler anlar dilinden,
Bir de
merhametli şairler,
Ne anlar
sairler.
Bir tatlıcı
çocuk, dünya kadar yorgun,
Bir tatlıcı
çocuk, hayat kadar yoğun.
Bir tatlıcı
çocuk, doğmuş,
Emeklemiş,
emekçi olmuş,
Baharı-yazı
görmeden, güzü-kışı görmüş.
ÇOCUKLUĞUMDAN
ANILAR (1)
Pazarcık'ta,
10 ya da 11 yaşlarındayım. Bir tepsi tatlı aldım. Satmak için çarşının yolunu
tuttum. O zaman Pazarcık'ta tatlı, asfalt yolun altında yalnızca bir evde
üretilirdi. Tatlı üretilen o evden tepsisine tatlıları dolduran çarşıya ya da
mahalle aralarına dalar, "tatlı tatlı" diye bağırarak dolaşırdı.
Tatlıları satanlar akşam üstü tatlı üretilen o eve gelir ve kârını verirdi. 100
tatlı sattı ise, 90'ı üreticinin, 10'u tatlı satanın kârı idi. Neyse, biz de
tatlıları tepsiye doldurduk ve çarşıya gittik. Hava yağışlı ve yerler çamurdu.
Ne olduysa oldu ve daha bir adet tatlı satmadan, tepsi elimden kaydı ve tüm
tatlılara çamura düştü. Panik, üzüntü ve ağlama seansından sonra, mecburen
tatlı üretilen evin yolunu tuttuk. “Tüm tatlıları çamura düşürdüğümü ve hepsini
de heder ettiğimi” söyledim.
Tatlı
imalatçısı olarak bilinen o kişiler bize "eline sağlık, iyi olmuş"
demediler elbet. "Zararı ödeyeceksin" dediler. Zararı ödeyeceksin,
ödemesine de neyle! 10-11 yaşlarındaki bir çocuğu icraya verecek hâlleri yok
tabi. Üzerimde alacak ve işe yarayacak tek bir şey keşfettiler. Onu sırtımdan
çıkarıp aldılar.
Evet,
eski-püskü bir ceketim vardı üzerimde. Çıkarıp aldılar. Bunun üzerine hüngür
hüngür ağlamaya başladım. O ağlamaklı hâldeyken, en yakın yerde Amcamgilin evi
olduğu için onlara gittim. Kapıda Rahmetli Nineciğim karşıladı. "Niye
ağlıyorsun" dedi? Durumu anlattım.
Rahmetli
Nineciğim, tatlı imalatı yapılan o eve gitti ve “”veryansın etti ve ceketimi
onlardan geri aldı. Allah ondan razı olsun.
(2)
Pazarcık'ta 10-11 yaşlarında bir
çocuğum. Günlerden 31 Aralık, yani Yılbaşı Gecesi. Her zamanki gibi yine tatlı
satmak için tatlı imalatçısının yolunu tuttum. Bir tepsi tatlı doldurdum.
Satmak için çarşıya gittim. Bağır çağır derken, tatlılarının çoğunu, 3-5 tatlı
haricindekileri sattım. Hava soğuk, satamıyorum. Dön-dolaş olmuyor. Neyse,
dedim, en azından imalatçının hakkı olan tatlıları sattım. Gidip onun parasını
vereyim, dedim. Yoksa “”yine ceketime el koyarlar diye düşündüm. :)))
Tatlıların ana parasını tatlı imalatçısına teslim edince rahatladım. Bana kalan
tatlıları yemeye başladım. Eve doğru yiye yiye gittim. Eve girip, "bu gün
Yılbaşı Tatlılarınız benden" dedim. Evde herkes gülüştü.
Bu arada şunu farkettim. Biz de
çocukken cahiliye adetlerine uyup da yılbaşı kutlamışız. Allah affetsin.
(09.05.2012)