Nasreddin Hoca oğlunu çeşmeye göndermiş. Su doldurması için
eline bir testi vermiş. Testiyi eline verdikten hemen sonra yüzüne okkalı bir
tokat atmış ve "sakın testiyi kırma" diye seslenmiş. Bu durumu gören
komşular: "Ne yapıyorsun Nasreddin Hoca? Çocuk testiyi kırmış değil ki,
neden hiçbir suçu olmayan çocuğu dövüyorsun?" demişler.
Nasreddin Hoca: "Testi kırıldıktan sonra atılan tokat
neye yarar!" demiş.
Risk yönetiminin önemini bundan daha iyi, bundan daha güzel anlatan
bir söz olamaz.
Evet, iş işten geçtikten sonra "tokat atsan ne olur,
atmasan ne olur?" Riskleri önceden görerek tedbir almadıktan
sonra, krizler ile boğuşsan ne, boğuşmasan ne olur? Zaten boğuşmak zorundasın.
Önemli olan önceden tedbir almaktır.
Evet, kriz varsa, sorun varsa, bunun sebebi büyük oranda risk
yönetimimin olmamasıdır.
Risk yönetimi nedir? İsterseniz önce onu tanımlayalım.
Meydana gelmesi muhtemel olan riskleri, önceden görerek
belirlemek, tedbir almak, önlenmesi mümkün ise önlemek, mümkün değilse etkisini
azaltmak yönünde gerçekleştirilen planlama, kontrol ve organizasyon
faaliyetlerine risk yönetimi denilir. Risk yönetimi yüzde yüz krizsiz bir gelecek
öngörmez. Çünkü, ne kadar da risk yönetimini uygulamaya soksanız, ne
kadar da ciddi bir şekilde risklere göre kontrol önlemleri ve tedbirler alsanız
bazı krizler, bazı sorunlar, bazı meseleler gündeme gelebilir. Bunda hiçbir
ihtilaf yoktur.
Riskleri önceden görerek tedbir almak ve krizleri önlemek,
etkisini azaltmak akılcılıktır. Bu modern stratejik yönetimin gereğidir.
Riskleri önceden gören ve krizleri önleyen yönetici de akıllı
ve basiretli bir yöneticidir. Risklere odaklanan bir yönetim, çağın en önemli
ihtiyacıdır.
Bu gerçeğe rağmen, kamu yönetiminde, büyük oranda, kimsenin riskleri
taktığı yok. Daha açıkçası, risk yönetimi diye bir kavram kamuda mevcut olsa
da, bu yönetim daha çok kâğıt üstünde kalmaktadır. “Mevzuat hükmüdür” diye
bazı risk yönetimi çalışmaları yapılsa da, bunların çoğu göstermeliktir. İşte “dostlar
alışverişte görsünler” mantığıyla bir şeyler yapılıyor gibi
davranılıyor. Hepsi bu kadar.
Kamuda gözlemlediğim maalesef, “risk yönetimi değil, kriz
yönetimidir.”
Bir mesele, bir problem yıllar öncesinden "geliyorum,
geliyorum" diye adeta bağırır, ancak, kimse oralı dahi olmaz. O
mesele ortaya çıktığı andan itibaren kriz yönetimi başlar ve yöneticisinden
memuruna kadar tüm bakanlık, tüm genel müdürlük, tüm daire başkanlığı o soruna
birden bire yönelir.
Trafik kazaları, iş kazaları, madencilik felaketleri, kadına
yönelik şiddet, sel, heyelan, deprem ve benzeri meseleler orta yerde durur.
Kimsenin aklına risk yönetimi gelmez, ancak, bu hususlarda bir sorun baş
gösterirse herkes “hurra” diye o alana yönelir. Birkaç gün o sorun, o konu
basında, haberlerde yer alır. Ardından konu, sorun unutulur gider. Ta ki tekrar
bir kaza ve felaket meydana gelene kadar, konu ve sorun kimsenin ilgisini
çekmez. Sorun ve kriz baş gösterince herkesin ilgisini çeker.
Bu arada krizlerle mücadele etmede başarılı olmakla da
övünürüz. Halbuki bence krizleri başarıyla yönetmekten daha öncelikli ve daha
önemli olan riskleri yönetmek ve meydana gelmeden önce değerlendirerek tedbir
almaktır.
Şu sözlerime, şu ikazlarıma herkes dikkat etsin: “Riskleri
göz ardı edenler, krizlerle göz göze gelirler.” Krizlerle göz
göze gelenler de, ya o krizin altında tamamen ezilirler, ya da büyük hasar
görürler. Halbuki riskleri dikkate alan, akılcı, adil ve ehil bir yönetim
krizleri önler ve hiçbir hasar ve zarar görmez.
Yazımın başlığında da var: Riskleri göremeyenler, krizleri
görürler."Riskleri gördüklerinde iş işten geçmiş olur. Nice can ve
mal kaybı, onulmaz tesirler bırakır. Risklere aldırış etmeyen her yönetici
"vebal altındadır."
Risk yönetimi özellikle kamu sektöründe çok elzemdir. Zaten,
özel sektör kârlılık ve verimlilik esasları açısından çalıştığı için gerekli
tedbirleri alıyor.
Kamu yönetiminde risk yönetimi tedbirleri alınıyor mu? İşte
önemli olan bu sorunun cevabıdır. Ben kamu yönetiminde risk yönetimi konusunda “kâğıt
üstünde kalan çalışmalar” dışında çok da fazla bir hassasiyet
göremiyorum.
Kriz yönetimi (yani riskler olmadan önce tedbir almamak,
olduktan sonra harekete geçmek) hem mala, hem de cana zarardır. Halbuki risk
yönetimi hem can, hem mal için fayda sağlar. Tedbir almak akla ve ilme uygun
olandır. Tedbir almamak akılsızlıktır.
Tedbir almak aynı zamanda İslam’ın da bir gereğidir. Bizim
Dinimiz risk yönetimini emreder. “Sevgili Peygamber Efendimizin (asm) yanına
bir Bedevi geliyor. Resûlullah (asm) kendisine soruyor: "Deveni nereye bıraktın?”
Bedevi cevap veriyor: “Allah’a emanet ettim.”
Resûlûllah kendisine şu cevabı veriyor: “Evvela deveni sağlam kazığa
bağla, daha sonra Allahû Tealâ’ya emanet et.”
Kur’an-ı Kerim’de yüzlerce ayette akletmekten, ilimden,
irfandan ve makul davranmaktan bahsedilir. Akıl, ilim, makul davranış riskleri
önceden görerek tedbir almaktır.
Evet, bu sözlerimle birlikte yazımın başlığındaki sözleri
önemine binaen tekrar belirtiyorum: "Riskleri göremeyenler, krizleri
görür." Maalesef.
İnşaallah, kamuda risk yönetimin gerçekten uygulandığı ve
kağıt üstünde kalmadığı günleri görürüz.
Kamu’da görev yaptığım 33 yıl boyunca gözlemlediğim
vurdumduymazlığa, aymazlığa ve bunca ihmale rağmen gelecekten umutluyum.
İnşaallah, Ülke olarak hem Kamu'da, hem özel sektörde risk
yönetimini uygularız ve hiçbir kriz yaşamayız. Dileğim budur.
Ahmet Sandal