Geçen gün akşam bir film
izlerken, en tuhafıma ne gitti biliyor musunuz? “Bir Lokanta sahnesi!” Bundan
bir ay öncesi, hiç de ilgimizi çekmeyecek şeyler, "aman
Allah'ım nasıl da tuhafımıza gidiyor." "Film sahnesinde
insanların bir lokantada yan yana yemek yiyerek, birbirleriyle gayet samimi,
gayet yakın durmaları" çok garibime gitti. İnsanlar lokantalarda böyle
rahatça yemek mi yiyorlarmış ya! Böyle yakın oturuyorlarmış ya! Ah
nimet, ah normal hayat! Sen ne kadar önemliymişsin de, Bizler aymazız, Bizler
nankörüz!
Bir caddede elini-kolunu
sallayarak yürüyorsunuz. Yürürken kalabalıklar arasından geçiyorsunuz. Bir
ahbabınıza rastlıyorsunuz ve sırtına samimi bir şekilde dokunuyorsunuz. Hatta
daha da ileri gidip ahbabınızı kucaklıyorsunuz. Aman Allah’ım! Böyle
bir hayat var mıydı? Biz böyle bir hayatı yaşadık mı? İnanılmaz
bir imkân bu ya! Büyük bir nimet bu ya!
Caddelerde, sokaklarda
keyfimizce yürüdük mü? Islık çalıp da türkü söyledik mi? Bir dostumuzu görüp de
yanımıza çağırarak kol kola adımladık mı? Böyle bir hayatımız oldu
mu Bizim! İnanılmaz bir şey bu ya!
Bir düğünde oynadınız mı hiç!
Keyfinizce dostlarınızla, sevdiklerinizle halay çektiniz mi? Çiftetelli oynayıp
da keyfinizce eğlendiniz mi? Oyun sırasında kan-ter içerisinde kalıp da
arkadaşınızın boynuna sarıldınız mı? Olağan dışı bir şey bu ya!
Toplantı yapmak! Toplanmak.
Mitinge giderek kalabalıklar arasında bulunmak ne kadar da önemliymiş! Bir
mitinge gidiyorsunuz ve sevdiğiniz Lideri binlerce kişi arasında rahatça
dinleyerek alkışlıyorsunuz. Fevkalade, müthiş bir şey bu!
Bu nasıl bir şey! Böyle bir
imkân, böyle bir etkinlik olabiliyor muydu ya!
Böyle şeyler olabiliyormuş
demek ki! Çok eskiden mi oluyordu bunlar! Tarih öncesinden mi söz ediyorum!
İşyeri için evinizden erken
saatlerde dışarıya çıkıyorsunuz, durağa kadar yürüyorsunuz ve sizi gideceğiniz
yere götürmek için gelen belediye otobüsünü, dolmuşu bekliyorsunuz. Ve otobüs,
dolmuş geldiğinde, kalabalıkları yara yara, içeriye girerek bir koltuk bularak
oturmak için çabalıyorsunuz. Bu nasıl bir iş! Olağandışı, fevkalade bir olay bu!
Ah nimet, ah imkânlar, ah
normal hayat! Sen ne kadar önemliymişsin de, Bizler şükür bilmeyen Kullarmışız!
Seyahat etmek! Havaalanına
giderek, X Ray cihazlarının olduğu yere doğru kalabalıklar içerisinde sıra sıra
yürümek! Çantamızı sırtımızda bir o tarafa, bir bu tarafa sarkıtmak! Ve bir de
bazılarının çok yaptığı gibi, “seyahat öncesi fiyakalı davranışlar,
asortik kıyafetler içerisinde tüm dikkatleri üzerine çekmeler!” Böyle
bir hayat mı vardı ya!
Bu arada, söz arası söyleyeyim,
“o tiplere çok kıl olurdum!” Ula, altı-üstü bir sefere çıkıyorsun
ya! Bu kadar hava atmak da neyin nesi! Düğüne mi gidiyorsun, seyahate mı
gidiyorsun! Gözünde pahalı gözlük, üzerinde yırtık-pırtık (güya gençler için
moda) kot pantolon ve saçlar her türlü jel, briyantin gibi makyaj malzemeleri
ile şekillendirilmiş bir halde o tipleri seyahat sırasında görmek bizim
garibimize gitse de, şimdi tarih oldu!
Bir de seyahate hazırlanmak
için, evde tatlı bir telaş olurdu! Ailece tatile çıkacaksın, birkaç bavul
hazırlamak gerekmektedir. Yetişkinler için, çocuklar için ayrı ayrı bavul,
valiz, çanta içerisine giyecekler özenle yerleştirilirdi. Bir şey unutulmuş mu
diye de düşünülürdü!
Ya sahiden, eskiden seyahate mi
çıkılırdı? Şimdi yalan oldu, tarih oldu!
Her sabah çocuklarımızı okulu
göndermek için de evde güzel, heyecanlı bir telaş olurdu. Çocuklarınızın okul
çantasını hazırlardık. Oğlumuzu, kızımızı okula göndermek için evimizin
önündeki sokağa giren okul servisini beklerdik. Çocuklarımız servise
bindi mi diyerek de pencereden bakardık! Okul yakınsa, veliler,
anneler-babalar olarak çocuklarımızı bizzat kendimiz de götürebilirdik. Ne
güzel, ne hoş günlerdi o günler. İnşallah tekrar yaşarız.
Dikkat ediyorsunuz değil mi?
Öyle astronomik, olağandışı, fevkalade şeyler için “yalan oldu, tarih oldu”
demiyorum. “En basit, en tabi, en normal şeyler için en olağan
davranışlarımız için yalan oldu, tarih oldu diyorum.”
Ve burada asıl vermek istediğim
mesaj şu: “Allah’ın tüm nimetlerini, Bize sunulan tüm imkânları
lütfen basit ve çok normal bir şey gibi görmeyelim!” Korona Virüs
salgını ve tüm Dünya’yı altüst eden, günlük hayatımızı oldukça sınırlayan bu
yaygın hastalık, inşallah gelip geçer. Ancak, bu hastalık geçip gittiğinde,
Bizlere düşen görev şudur: “Her nimetin kıymetini, kadrini bilelim
ve Bize Yüce Allah’tan verilen büyük-küçük tüm imkânları, normal hayatı
önemseyelim ve basite almayalım. Vesselam.”
Ahmet SANDAL