Erken emekli olacağım, domates
yetiştireceğim diye kırsal yörelere gitmemek gerekiyor! Uzmanlar uyarıyor: Bu
durum sosyal izolasyon ve beyin uyarımı üzerinden alzheimer riskini yan bir
faktör olarak artırabiliyor. Alzheimer’ın yaşlanmaya bağlı bir hastalık
olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, Alzheimer’de içe dönük bir yaşam
tarzının, kendini uyaranların dışında tutmanın, gündelik hayatta hep alışılmış
rutin şeyleri yapmanın sakıncalı olduğuna dikkat çekiyor.
Üsküdar Üniversitesi Tıp
Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Başkanı ve NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Nöroloji
Uzmanı Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, Alzheimer hastalığının erken tanısına ilişkin
önemli bilgiler paylaştı.
Alzheimer,
sondan başa doğru tanımlanan bir hastalık
Alzheimer hastalığının sondan
başa doğru tanımlanan bir hastalık olduğunu belirten Tanrıdağ, “Sondan başa
tanımlanan bütün hastalıklar gibi, çözümünde zor yıllar yaşanmaktadır.
Alzheimer, bu hastalıktan ölen bir hasta üzerinde otopsi yöntemiyle
tanımlanmıştır. Otopsi yöntemiyle tanımlanan bir hastalık, ilk defa ister
istemez tanı yöntemi olarak otopsiyi ön plana getirmiştir ve bizim yetiştiğimiz
yıllar da dahil olmak üzere klasik kitaplarda ‘Alzheimer hastalığının kesin
tanısı, patolojik bulguların elde edilmesi ile konur’ diye hala bir anlayış söz
konusudur. Bu durum işleri zorlaştıran, belki de imkansız hale getiren bir
konudur. Benim düşünceme göre, her gün gündelik hayatımızın içinde yanlarından
geçtiğimiz, karşılaştığımız, konuştuğumuz insanların bir bölümü, Alzheimer
riski yönünden diğerlerinden ayrılmaktadır” dedi.
Hastalık
ortaya çıkmadan önlem alınmalı
“Alzheimer risk gruplarının
tanınması, kendi üzerimizdeki risklerin anlaşılması ve risklerden yola
çıkılarak hastalık ortaya çıkmadan tedbir alınması son derece önemlidir” diyen
Tanrıdağ, “Hastalığın son evresinde beyinde ortaya çıkan patolojik bulgulara
mutlaka rastlayacağız ve onları elde edeceğiz diye normal bir çaba gösterilirse
bu önemli bir zaman kaybı olabilir. Benim bakış açıma göre, Alzheimer hastalığı
oldukça geç tanı konan bir hastalıktır ve klinik erken tanı diye bir şey eğer
söz konusuysa bu bile orta evrelerin hastalık olarak tanısıdır. Yani klinik
anlamda Alzheimer hastalığının erken tanısı diye bir şey yoktur” dedi.
Alzheimer’ın
ilk patolojik bulguları: Unutkanlık, ajitasyon ve paranoya
Alzheimer teşhisi konulan
ilk hastanın 51 yaşında hastalık teşhisi konulan ve 5 yıl sonra ölen Augusta
Deter isimli bir kadın olduğunu belirten Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, bu hasta ile
ilgili patolojik bulguların unutkanlık, ajitasyon ve paranoya olduğunu ifade
ederek “Doktoru 5 yıl boyunca hastasını takip etti, ölüm haberi gelince
hastanın beynini istedi ve kendisiyle birlikte çalışan laboratuvar
arkadaşlarıyla beraber nöropatolojilk çalışma yaptı ve nöropatolojik bulguları
buldu. Bu üç yakınma, aslında hastanın sadece nöroloji hastası olmadığını
ortaya koydu. Alzheimer hastalığı tanımlanmadan önce bu hastalar psikiyatri
hastası olarak kabul ediliyordu. Bu durum, bu hastaların sadece psikiyatri
hastası da olmadığını ve nöropsikiyatri hastası olduğunu bize gayet açık bir
şekilde gösteriyor” dedi.
Alzheimer
yaşlanmaya bağlı bir hastalık değildir
İlk kez 1906 yılında yani
113 yıl önce tanımı yapılan Alzheimer hastalığı ile ilgili dünyada yaklaşık 70
yıl boyunca hiçbir şey yapılmadığını belirten Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ,
“Alzheimer hastalığı, ABD Başkanı Ronald Reagan’ın televizyona çıkıp ‘Doktorlar
bana Alzheimer teşhisi koydu’ demesinden sonra ve ayrıca ‘Beyin 10 Yılı’
denilen 1990-2000 yılları arasındaki 10 yılın Baba Bush tarafından ilan
edilmesinden sonra yeniden gündeme gelmiş ve bugünkü çalışmaların temeli, o
yıllardan sonra yapılmıştır. Yani 20. yüzyıl tarihi içinde tanımlanan bir
hastalık, 70 yıl boyunca unutulmuştur. Hastalık konusunda hiçbir dikkat sarf
edilmemiştir. Hastalığın tanındığı yıllarda hastanın yaşı 51’di ve 56 yaşında
ölen bir hastaydı. Yani Alzheimer’ı yaşlanmaya veya yaşlılığa bağlayanlar, bu
veri üzerinde durmalıdır. Alzheimer, yaşlanmayla bire bir nedensellik ilişkisi
içerisinde olmayan, etkilem düzeyinde yaşlanmadan etkilenen ve başka risk
faktörlerinin de işin içine girmesiyle yaşlanmanın patolojik hale dönüştüğü bir
hastalıktır.51 yaşında başlayan bir hastalığın, daha sonraki yıllarda genetik
faktörlerle 30’lu yıllarda bile başladığı gösterilmiştir” dedi.
Klinik
öncesi dönem araştırılmalı
Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ,
normal bir beyinden ileri derecede Alzheimer’lı bir beyine kadar nöropatolojik
evrelerin bulunduğunu belirterek “Nöropatolojik evrelerden klinik öncesi
evreler var ve klinik evreler var. Demek ki erken tanı, klinik öncesi
konulacak. Klinik öncesi dönem araştırılacak. Klinik evrelere geçtiği zaman biz
ne kadar erken tanıdan bahsedersek edelim erken tanı olmayacak, üzerinden zaman
geçmiş olacak. Klinik erken tanı, hastalık açısından gecikmiş bir tanıdır.
Klinik erken tanı, MCI aşamasında orta dereceli, demans aşamasında ağır
dereceli hastalık dönemine denk düşer. Gerçek anlamı ile klinik erken tanı
yoktur. Erkenin de erkeni vardır” dedi.
Alzheimer
hastalığının nedeni yaşlanma değildir
Alzheimer hastalığında risk
fakörlerine dikkat çeken Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, “Eski anlayış, ‘İnsanlar
yaşlanınca bunarlar’ görüşüne sahipti. Onları mazur görüyoruz çünkü hiçbir tanı
yöntemleri yoktu. Kültürel faktörler vardı. İnsan ömrünün uzaması, sosyo-ekonomik
şartların düzelmesi, yaşam kalitesinin yükselmesi, hayatın uzamasıyla
sonuçlandı. Dolayısıyla hastalığın yükü ileri yaşlarda daha belirgin hale
gelmeye başladı. Alzheimer hastalığının nedeni, yaşlanma değildir. Yaşlanma bir
etkendir, bsaşka etkenlerke birleştiği zaman ortaya çıkan bir etkendir. 90
yaşına geldikleri halde Alzheimer’ın başlangıcını bile göstermeyen insanlar
vardır ve bugün o insanlara süper yaşlılar diyoruz. Risk gruplarına
yönelmeliyiz. Önce kendi ailemizden ve yakınlarımızdan başlamalıyız. Bazı
insanlar ailelerinde Alzheimer görüldüğü için eskiden çok daha fazla başvuruda
bulunuyordu ve kendi risklerinin araştırılmasını istiyorlardı. İnsanlardan
bazıları genetik testler yaptırmak istiyorlar. Bu olanak var. İnsanların yaşam
tarzı önemli. Yaşamlarını nasıl geçirdikleri önemli. Yaşamın içinde gizli olan
risk faktörleri var” dedi.
Down
Sendromu-Alzheimer ilişkisi
Genetik araştırmaların Down
Sendromu ile Alzheimer arasında bir önemli bir genetik ortaklık bulunduğunu
belirten Tanrıdağ, “Down Sendromu ile doğanlar erken Alzheimer’a yakalanırlar.
Alzheimer patolojik bulguları 30-40 yaşları arasında bunların beyinlerinde
ortaya çıkar. Demek ki çok boyutlu zamana yayılması gereken bir faktördür”
dedi.
Kadınlarda
daha sık görülüyor
“Alzheimer hastalığı, kadın
hastalığı değil ama kadınlarda öncelikle görülen, 3’te 2 oranında görülen bir
hastalık” diyen Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, “Bunun nedenleri olabilir, üç neden
ayırdedebiliyoruz. Bir tanesi; kadınlar erkeklerden en az 10 yıl daha fazla yaşıyor.
İkinci neden; kadınlarda depresyon daha sık görülebiliyor. Kronik depresyon,
Alzheimer riskini en az ikiye katlayan bir risk faktörüdür. Üçüncüsü de
ostrojen azalması ve depresyonu üzerinden beyni güçlü bir uyarıcı hormon olan
ostrojenin yokluğunda alzheimer riski daha da fazla artıyor” dedi.
Beyin
check-up’ı yapılmalı
Erken teşhiste beyin
check-up’unun önemine işaret eden Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, “Beyin check-up’ı
NPİSTANBUL Beyin Hastanesi’nde rutin olarak yapılmaktadır. Sonuçları, erken
tanı kavramını mümkün olduğu kadar erken safhada ortaya çıkarmaktadır. Erken
tanıda PET BT denilen tanı yöntemleri de kullanılmaktadır. Yani yapısal olarak
MR veya benzeri tekniklerde henüz ortaya çıkmamış değişimleri, metabolik yönden
ortaya çıkaran bir tetkiktir. Onun için gerçek anlamda bir beyin check up’ından
bahsediyorsak, onu da içine katmalıyız. Bu araştırmaları yapmalıyız. Sadece
‘Ben hasta mıyım?’ diye soranlara değil, belli bir yaş grubunun ötesine geçmiş
kişilere tarama tarzında yapılabilir” önerisinde bulundu.
İçe
kapalı yaşam tarzından uzak durulmalı
Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ,
Alzheimer’dan korunmada yaşam şeklinin önemine işaret ederek “İçe dönük, içe
kapalı bir yaşam tarzı, sosyal olsun ailesel olsun, kendini uyaranların dışında
tutmak, gündelik hayatında hep alışılmış rutin şeyleri yapmak ve bir yandan da
yaşlanmak, risk unsuru olarak devreye giriyor. Dolayısıyla kronik depresyondan
sakınmak lazım ve tedavi ettirmek lazım. Bazı insanların inandığı gibi, ‘erken
emekli olacağım, domates yetiştireceğim’ diye kırsal yörelere gitmemek
gerekiyor. O da sosyal izolasyon üzerinden, beyin uyarımı üzerinden Alzheimer
riskini yan bir faktör olarak artırabilir. Kafa travmaları ve düşmelerden
korunmak gerekiyor. Belli bir yaşın üzerinde tekrarlayıcı genel anestezi almak
konusunda dikkat edilmeli, acil durumlar dışında 60 yaşından sonra genel
anestezi almamak gerekiyor” diye konuştu.